Pages

10 Ağustos 2011 Çarşamba

0 1938 – Dersim Katliamı Belgeseli





Dersim 38
“...tarihin altında kalanlara, tarihi altüst edenlere…” diye başlıyor Dersim 38 belgeseli… Dersim'de 1938’de gerçekleştirilen sindirme ve yok etme harekatının detaylarına bakıyoruz. Fonda Metin Kemal Kahraman’ın suya ve dağlara ad koyan ağıtları var. Bir dram koridorundan geçecegiz zaten, müzikler koridorun uzamasına neden oluyor.

Yaşlı bir adam, Haydar Amca, “kamerayı kapatırsanız konuşurum” diyor. Konuşursa yeniden yıkıma ve kıyıma uğratılmaktan korkuyor. Genciz iste, ne anlamı var ki bu korkunun diyoruz. Hayır, korkmakta hakli olduğunu anlıyoruz, belgeselin içinde kaybolmaya başladıkça…

“Şimdi bu Kemal Paşa, ama kapat haaa!” diyor yeniden Haydar Amca. Kapanıyor kamera, başlıyor uzun bir ağıt…

Onlar konuştukça yüzlerindeki yankıyı okuyor ve dokuyor bellek denilen marifet. “Munzur’un üzeri cesetlerle doluydu…” Görüyoruz ama inanamıyoruz… Evliya evliya gezen Dünya ana gerçeklerin kapısına da uğramış ama yanıt alamamış yaşadıklarına. “Halk halka ağlasın” temennisine sığınmış en son.

Halk halka ağladı mi gerçekten? Geçmişe tahammülü olmayan bir halk, geçmişine saldırdığı diğer halkı anlamak istedi mi ya da?

Çocukluğumuzun geçtiği asker mahalleleri düşünüyorum ve sırtımızı övgüyle Dağ Mahallesi’ne dayayışımızı seviyorum. “Unutmayin bu derdi” diyor Dünya Ana yine, “bunu unutmayın…”

Dersim’e 1935-36’da yapılan yolların ve köprülerin yalnızca bir zulme uzadığını düşünmek, Dersim’i yeniden şekillendirmek için bir temizlik yapılacağını İsmet İnönü imzalı resmi yazılardan okumak… “Sark Çıbanı”nı patlatmak, kanatmak ve temizlemek… Resmi tarihin hiçbir sayfasında değinilmeyen Dersim harekatının, Besikçi’nin tespitiyle gerçek bir jenoside dönüştürülüşünü dönemin gazetelerinde atılan zalim manşetlerden öğrenmek…

Saf Türk olmayanlara bu ülkede hizmetçi ve köle olma hakki veren bir Adalet Bakanı’nı atlayarak tarih dersinden on alarak sınıf geçmek…

“Kavramlarin eksik olduğu yerlere sözcükler tam zamanında yetişir...” Yetişiyor da… Önce ayaklandırmak için kışkırtıyorsun; ardından “bak, ayaklandı asiler” deyip imha amaçlı saldırıyorsun… Oysa Dersim'liler devleti yol ve okul olarak görüyor. Öğreniyor ki devlet, ayni zamanda cana ve mala kastedebilen de bir şey… Devlet kavramı o zaman anlamını yitiriyor ve zulmü anlatan sözcüklerle ayni anlama gelmeye başlıyor.

Ekmek istedigi köylünün güzel esini de isteyen askerleri öldüren bir adam, katliamin ilk çirasini tutusturuyor. Yakalandiginda öldürülecegini bilen köylü, ardindan köprüyü yakiyor, köprünün yangini daglara bulasiyor ve Abdullah Alpdogan’in emriyle yangin, evlere siçriyor. Zaten devletin istedigi de bu… Imha sürecini hizlandirmak için gereksinme duyulan bahane kendiliginden yaratilmis oluyor: “Dersimli köylü asker öldürdü!”

Sonrasi gözlere sinen korku ve dehsetin fotograf kareleri sadece… “Laç deresinde vurulmustu o, ölmüs, öldürülmüs, asker gitmis ki çocugu etrafinda dolaniyor. Kayinbabam anlatti, o zaman askerin milisiymis, çocuk etrafinda dolaniyor, gidip annesinin memesini emiyor, memeleri disari çikmis ya, gidip biraz emiyor, sonra geri dönüp kumda oyun oynuyor, sonra dönüp tekrar meme emiyor. Askerlerin basindaki subay “yaziktir karismayin, o zaten kendi halinde ölür” diyor. O subay orada karismamis çocuga. Biraz uzaklasinca arkadaki askerin biri çocugu süngüleyip, nehre firlatti.”

Rivayete göre derler ki, komutan bu olaydan sonra kalp krizi geçirip, oracikta ölüverir… Agrinin asili kaldigi yerdir kalp çünkü…

Çayan Demirel’i ve belgeselin kurgusunu yapan Ali Haydar Güler’i, belgeselin danismani Ali Naki Gündogdu’yu, belgeselde emegini esirgemeyen Burak ve Koray’i bir Dersimli olarak kutluyorum.

Orada, kütüphanede sararmis gazete basliklarindan ve yaslanip da bellegi diri tutan Dersimli yaslilardan derledigi travmatik hayatin özetini sundular bize… Temennimiz “Istanbul l001 Belgesel Film Festivali”nde bu çabanin anlam kazanmasi...

Dipnot: “Gerçegin üzerindeki örtüyü kaldırmalı sözlerimiz...’


ONLİNE İZLE







0 yorum: