Pages

30 Ağustos 2011 Salı

0 Zeki Demirkubuz - Yeraltından Notlar


Yeraltı Sohbetleri

Zeki Demirkubuz'un, Dostoyevski'nin 'Yeraltından Notlar'ından ilham alarak çektiği 'Yeraltı' tamamlandı. Filmin tanıtım videosunda Engin Günaydın ve Sırrı Süreyya Önder, Demirkubuz’un arkasından konuşuyorlar.


Sinemanın önemli yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz'un, Dostoyevski'nin 'Yeraltından Notlar'ından ilham alarak çektiği son dilmi 'Yeraltı' tamamlandı. Aralık 2011'de vizyona girmesi beklenen Yeraltı'nın başrolünde komedyen Engin Günaydın var.

Engin Günaydın'a Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder,  Sarp Atak, Serhat Tutumluer ve Nihal Yalçın eşlik ediyor.

Film için çekilen tanıtımda Engin Günaydın ve Sırrı Süreyya Önder aralarında Demirkubuz hakkında konuşuyorlar. Filmin Facebook'taki sayfasında yayınlanan videoda yönetmenleri hakkında sert eleştirilerde bulunan Günaydın ve Önder, Demirkubuz'un ikisini de "Başrol sensin" diyerek kandırdığını söylüyorlar.

S.S.Ö.: Zeki, sana da mı 'Başrolsün' dedi?

E.G.: Evet.

S.S.Ö.: Bana da öyle dedi ama "Engin'e çaktırma" diye de ekledi. Peki, benim oyunculuğumu nasıl buldun Engin? Ben senin oyunculuğunu hiç beğenmedim.

E.G.: Ben seninkini beğendim aslında... Oyunculuk zihinle yapılan bir şeydir.

S.S.Ö.: Ben bu zamana kadar oyunculukta hiç zihnimi kullanmadım. Zihnimi hep otel odasında bıraktım.

Videonun tamamını
buradan izleyebilirsiniz.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

0 Goodreads: Kitap kurtları, birleşin!


Goodreads: Kitap kurtları, birleşin!Kitap okumayı sevenler için tasarlanmış sosyal ağ sitesi Goodreads, 2006’da açıldı. Sitenin kurucusu Otis Chandler, bir sevgili bulma sitesi açmak istiyordu ama mezun olduğunda bir kız arkadaşı vardı. Otis, işine yarayacak bir site açmaya karar verdi, sosyal ağ sitelerinin özel amaçlara yoğunlaşacağını tahmin etti ve kitaplar üzerine bir arkadaşlık sitesi kurdu.
Goodreads’de neler oluyor? Öncelikle önceden okuduğun, şu an okuduğun ve okumayı planladığın kitaplarla bir kütüphane kurman gerekiyor. Diğer üyelerin kütüphanelerinde gezebilir, kritiklerini okuyabilir, verdikleri puanları görebilir, sen de kritikler yazabilirsin. Goodreads, üç milyon üye ve yetmiş sekiz milyon kitapla, kendinden önce açılan siteleri geride bırakmış durumda. Daha fazla üye, daha fazla aktif kullanıcı demek. Bu da hararetli tartışma grupları, kitap kulüpleri ve hatta yazarlarla konuşabilme imkanı demek.
Sanal bir kütüphane sayesinde, kitap yol haritanı da çizebilirsin. Tabii bir süredir vampir romanlarına sardığın gerçeğini kaldırabileceksen! Kitapla ilgili bir siteye üye olacak kadar okumayı seven ve seninle benzer zevkleri paylaşan sanal arkadaşlarından, sana çok uygun tavsiyeler alabilirsin. En önemlisi, çok satmadığı için normalde asla gözüne çarpmayacak bir Japon romanı veya Hintli bir yazar ile arkadaşlarının kütüphaneleri sayesinde tanışabilirsin. Önceden hazırlanmış farklı raflar arasında dolaşarak hızlı bir kitap avına çıkabilirsin. Mesela “abartılmış kitaplar” rafı bir harika.

19 Ağustos 2011 Cuma

1 Hayallerim Aşkım ve Sen 1987 Türkan Şoray Oğuz Tunç


Hayallerim Aşkım Ve Sen

Hayallerim, Aşkım ve Sen, yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı 1987 yılı yapımlı sinema filmidir. Yetimhane de büyüyen bir çocuğun Derya Altınay (Türkan Şoray)'a yetimhanede ki aşkı Rukiye'den bile soğumasına neden olan hayranlığı ve birgün Derya Atay'ın yetimhaneyi ziyaretinden sonra evlatlık aldığı Rukiye den sonra çocuğun tek amacı olan Derya Atay için senaryo yazması anlatılmaktadır.
Film, Esin Engin'in başarılı müzikleriyle de dikkat çekmektedir.


Ödülleri
 
8. Akdeniz Ülkeleri Film Festivali

  • "En İyi Kadın Oyuncu" - Türkan Şoray
24. Antalya Film Şenliği
  • "En İyi Görüntü Yönetmeni" - Çetin Tunca
  • "En İyi Kadın Oyuncu" - Türkan Şoray
  • "En İyi 3. Film" - Atıf Yılmaz

Hayallerim Aşkım ve Sen 1987 Online İzle

0 Karanlıkta Uyananlar (1964) Ayla Algan, Fikret Hakan





KARANLIKTA UYANANLAR

Yönetmen : Ertem Göreç
Müzik : Nedim Otyam
Senaryo : Vedat Türkali
Görüntü Yönetmeni : Turgut Ören, Mahmut Demir
Oyuncular : Fikret Hakan, Ayla Algan, Beklan Algan, Tülin Elgin, Kenan Pars, Mümtaz Ener, Tolga Tigin
Yapımevi (şirket) : Filmo Ltd. (Beklan Algan)
Konu : Bir boya fabrikasında çalışan emekçilerle, babasının ölümünden sonra işin başına geçip ve emekçilerden yana olan genç bir iş verenin savaşım öyküsü.
Notlar : İlk işçi hareketi, grev filmi denemesi. Sansür tarafından yasaklandı ve sonra da gösterim izni aldı.
Ödüller : “Karanlıkta uyananlar”, 2. Antalya Film Şenliği'nde (1965) “en başarılı üçüncü film” seçildi. Vedat Türkali “en başarılı senaryo”, Nedim Otyam “en başarılı müzik” ödüllerini aldılar. Ses dergisinin sinema yazarları arasında düzenlediği (1965) soruşturmada “en iyi beş film”in “birinci”si oldu (Semih Tuğrul, Çetin A. Özkırım, Tarık Kakınç, Rekin Teksoy, Coşkun Şensoy, Selmi Andak, Giovanni Scognamillo) Ayrıca As dergisinin gene sinema yazarları arasında düzenlediği “1965-69 döneminin en iyi on filmi” soruşturmasında “Namusum İçin”le (Memduh Ün) birlikte 10'uncu oldu.

Karanlıkta Uyananlar (1964) Online İzle














16 Ağustos 2011 Salı

0 Kürt'lerin Efsanevi Dengbêji Karapêtê Xaço


Kürt'lerin Efsanevi Dengbêji Karapêtê Xaço

Çocuktum. Neredeyse bundan kırk yıl önceydi. Diyarbekirin yakıcı, kavurucu, gündüz güneşinde yumurta pişiren, yaz gecelerinde de uyumak için taht dediğimiz ahşaptan yapılma ve etrafı sıtara denilen beyaz cibinlikle çevrili toprak damlı şehir evlerinin sefalı mekânlarında sabahı getirmeye çalışırdık.


Bir Garip Garabêt


"Diyarbekir li rastêda
Olî camî di ortêda
Xvedê muradamın u bejna zırav bike
Nava text u starê da. " *

Dengbêj sesini duyduğumdan ve ilk dengbêji tanıdığımdan bu yana hep düşünmüşümdür. Acaba dünyanın bir başka coğrafyasında enstrümana bağlı kalmadan salt insan sesiyle müzik yapılan bir başka ülke var mıdır ? Cehaletimi okuyanlar bağışlasın ama bunca yıllık ömrümce ben duymadım. İşte dengbêjlik asıl böylesine bir müzikâl otantizmi bünyesinde barındırıyor gibi.
Çocuktum. Neredeyse bundan kırk yıl önceydi. Diyarbekirin yakıcı, kavurucu, gündüz güneşinde yumurta pişiren, yaz gecelerinde de uyumak için taht dediğimiz ahşaptan yapılma ve etrafı sıtara denilen beyaz cibinlikle çevrili toprak damlı şehir evlerinin sefalı mekânlarında sabahı getirmeye çalışırdık.
Gündüzün kavurucu sıcaklarının bazalt taşlarda yarattığı sıcaklık, istesek de avluda ya da toprak damın altında uyku tutmaya izin vermezdi. Biraz da böylesine bulunmuş bir yaşam becerisiydi yaz akşamlarının dam sefası.
Diyarbekir gündüzünün parke taşlı daracık sokaklarının komşu yarenliği, akşamları damlarda bitişik komşularla bir başka şekilde sürerdi. Örnek olsun diyedir. Toprağı bol olsun bitişik komşumuz Şeyh Ali amca kılıç artığı eşi Fatma teyzeye, sırf komşulara espri konusu olsun diye biraz da sesini yükselterek derdi ki ;

" İsfahanda işlerem,
Xençerımi gümüşlerem,
Fatê kafam kızarsa
Hem öperem hem dişlerem." İfadesi ortalığı neşeye boğardı.

Sırt üstü tahtta uzanmış ve avuçlarımızla gök yüzünün silme yıldızlarını toplayacakmış gibi duygularla yüklüyken, birden çok da uzak olmayan bir komşu damın tahtındaki radyodan bir dengbêj sesi alıp bir yerlere götürürdü dinleyenleri. Nereden bilebilirdim ki ;

" Lo lo Diyarbekir bi dikan e
Wele berê wan dikanan
Li baxçe û hasîlan e "

diye başlayan o günlerin tutkulu ve yasaklı sözlerinin sahibinin Karabetê Xaço olacağını.

Sonrasında o radyonun kimliğini merak edip öğrenecektim 1960'lı yılların sonu ve Erivan Radyosu'ydu o radyo. Radyo ê Dengê Erîvan ê , Kilamên Cemeta Kurdan ( Erivan radyosunun sesi, Kürtçe Şarkılar ) diye başlayarak Lawikê Metînî, Dêre sore biçuk e, Bawê Fexriya parçalarının cızırtılı seslerle ünlenen dinleyicileriydik.

Bu denli uzunca bir girizgahtan sonra sözü bende derin izler bırakan Salihê Kevîrbiri'nin Karabetê Xaço kitabına** getirmek istiyorum. Salih'in kitabını geçtiğimiz 2002 yılının 2 Ağustosunu 3 Ağustosa bağlayan gününde ve bana göre de çok anlamlı bir günde okumuştum.

Bütün yazılı ve görsel basın söz ve ağız birliği etmişçesine " Kürtçe serbest " diyorlardı. Yine yakın zamanda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ikinci kültür, sanat festivalinde Muhsin Kızılkaya'nın yönettiği " Dengbêjler Divanı"nı izlemiştim. Ve hemen ardından epeyce dışarıdan olsa da Yaşar Kemal'in iyice edebiyat yaptığı "Karıncanın su içtiği "kitabından Dengbêj Uso 'nun sesinden kuşların piri Feqîyê Teyran'ı okumuştum.

Bütün bunlar zamanlama açısından sanki Salih'in kitabı ile örtüşüyordu. Kitapta da ifadesini bulduğu gibi, Erivan radyosu bir dönem Kürtlerin kalplerinin aynası olmuştu da...Neden o radyodan seslerini dinlediklerimizin tümü değil de bir kaçı beni etkilemişti...Belki de en çok bu sorunun yanıtını aramaya itmişti Salihê Kevirbîri beni.

Bir masal devi sanki Karabet, sırtını bir zamanların yasak bölgesi sayılan Meleto Dağına dayamış ; Kevanê Qîre , Deşta Bîşerîyê ve El Medina (Batman)'ya karşı kılam söylüyor. Söylüyor, söylemesine ya ! peki beni neden Erivan radyosunda bir dolu dengbêj, stranbêj seslerini dillendirdiği halde ; iki komşu yerleşim biriminden yetişen, Bişêri ve Sason'lu Aram ê Dikran'la Karabetê Xaço etkiliyor.

Belki de coğrafyanın müzikâlitesinin gizi diye düşünmeden ve kendi kavlimce yorum getirmeden de edemiyorum.

Kitaba baş vuruyorum bu yorumumu güçlendirmek adına...Hemen bir sürprizle karşılaşıyorum. Halep'te kendisine verilen pasaporttan anlaşıldığı kadarıyla, Karabetê Xaço 3 Eylül 1900'de Diyarbekir'de doğmuş. Ayrıca Aram'ın da bir tarafı Silvan, nam-ı diğer Farkin'e dayanır. Sonuç da Silvan da Diyarbekir'in ilçesi.

Bir başka çarpıcı ilginçlik ise ; ikisi de Ermeni, ama beslendikleri kaynak ve de geliştirmeye çalıştıkları Kürt kültürü ve müziği....

" Ez pîr dibim, dil pir nabe. " diyor Salih'e 102 yaşındaki Karabêt. Ve ekliyor ; " Dengbêj odur ki ; yedi gece ve gündüz kılam söylese de hala söyleyecek kılamı olandır." Bu yargıya niye varmış Karabêt, çünkü kılıç artığıdır ve kardeşi öldüğü gün bile ağlamamış, kılam söylemiştir.

Evet söylemiştir. Halen de kılam söylemeyi sürdürmektedir de. Peki sonuç nedir ? Yaban ellerde koskoca bir yoksulluktur kısmetine düşen. Ermenistan'ın insanı tir tir titreten soğuğunda çoğu kez bir dal yakacak odunu bulamadığı günlerde yatağından çıkamamaktır Karabêt'in garipliği ve Salih'in tanıklığı.

Yıllar önce Ankara'da genç bir Mülkiye öğrencisi iken 1976'larda Sovyet Elçiliğine gitmiştim.Elçilik yetkililerinden Erivan'da yaşayan Kürtlerle ilgili yayın sormuştum. Yanıt vahimdi. Vahim olduğu kadar da çarpıcıydı. Sovyetlerde böyle bir halk yaşamıyordu. Derinden yaralanmıştım. Ben ki Allah'ına kadar Sosyalisttim. Ve de halkların ancak Sosyalizmle haklarına kavuşacağı tezleriyle yetişmiştim. Ama "Reel Sosyalizm" yok, diyordu işte, kader utansın. Peki ala o halde o Erivan radyosundaki Kürtçe kılamlar da neyin nesiydi. Yoksa onlar da Sovyetlerin dağ Rus'ları falan olmasındı !

Salihê Kevirbirî'nin Karabet ê Xaço'su buna da verilmiş okkalı bir yanıt belki de...

* Diyarbakır yerinde durmaktadır
Ulu Cami ise tam da orta yerde.
Tanrı benimle birlikte zarif boylu sevdiğimin de dileğini,
Taht ve sıtaranın içinde tamamlasın.

** Salihê Kevirbirî, Karabetê Xaço. Si Yayınları. İstanbul.
-------------------------------------
O bir asırlık çınardı.Tam bir asıra sığdırdı yaşamını.
Bir gün Kürtlerin gizli kalan, yasaklanan tarihi yazıldığında, gün ışığına çıkarıldığında, öyle zannediyorum ki dengbejlerin önemleri ve yerleri ayrıyaten bir inceleme dalı olacaktır. İşte bu dengbejlerin içinde de olmazsa olmazlardan biriside Karapete Xaço dur.O dengbejlerin piridir, üstadıdır. Onun 1902 de başlayan yaşam hikayesi tamda bir acılar tarihidir.
Yaşamı geçen yıl , 2005 yılında 16 ocakta, fiilen son buldu ama gönüllerdeki yeri her zaman baki. Onun hakkında yazan bir gazetecinin şu sözleri çok anlamlı: "Karapete Xaço Ermenidir. Ama iddia edebilirim ki, bütün Kürtlerden yada Kürt sanatçılardan hiç biri diyemez ki ben Karapete Xaçodan daha fazla Kürt kültürüne ve sanatına hizmet ettim yada sahip çıktım.Üstelik Kürtlerin de ona çok fazla bir faydası olmadı. Ona destek sunma, onun gelişme imkanlarını yaratma gibi bir durum olmadı. Bu da, Kürtlerin toplumsal sorunlarından ve gericiliğin, parçalanmışlığın etkisinden kaynaklıdır.

Kürtlerin ezilen bir halk olma durumu, fakirliklerinin de etkisinin payı var. Dolayısıyla istenilen düzeyde kendi sanatçılarına, kültürüne değer verilemiyor. Halbu ki, hepimiz biliyoruz: dille yapılan sanat, yani söylenen stranlarla (serhat bölgesinde kılam denilir buna ) Kürt dili ve kültür değerleri her şeye rağmen korunuyor.

Denbejlik geleneğini sürdüren sanatçıların ve eserlerinin şahsında, Kürt insanı kendi kültürünü ve kimliğini koruyabilmiştir. Ama buna rağmen kendi sanatçılarına ve değer olarak büyüyen süren kültürel taşıyıcılarını yeteri kadar sahiplenemedi. Bunlardan bir tanesi de Karapete Xaçodur....

Yüzlerce amatörce doldurulmuş kaseti vardı. Çoğu birilerinin istekleri üzerine, karşılıksız doldurduğu kasetlerden oluşuyor. Bu insanlardan bazıları, bunları daha sonra götürüp, çoğaltarak ticari gelir haline getirmişler. O da diğer bir çok dengbêj gibi kasetlerinin telif haklarını veya anlaşmalarını hiçbir zaman yapmamıştır. Bu onun samimiyetini ve insanlara olan güvenini gösteriyordu." Karapete Xaço, Ermeni ve Kürt uluslarının birbiriyle kesişen, çatışan yazgılarının bir sembolu, ortak duyarlılıklarının bir sesiydi.bu asırlık çınar göçtüğünde arkasında binlerce kılama sığmayan bir hoş seda, büyük bir kültürel miras bıraktı bizlere.

Kürt ve Ermeni halklarının bu ortak değerinin Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.

Not:Göz yaşları altında toprağa verilen Karapete Xaço, ardından binlerce klam ve çok sayıda Kürtçe kaset bıraktı.
1-Eyşana Elî
2-Zembîlfiroş
3-Genc Xelîl
4-Xumxumê
5-Hesenîko
6-Lê dihol e
7-Bişêriyo
8-Lê lê Edûlê
9-Xezal
10-Filîtê Qutu
11-Silêmanê Mistî
12-De Xalo
13-Mîrzikê Zaza
14-Lawikê Metînî(dayîkê)
15-Evdalê Zeynê
16-Hey babikê
17-Nûrê
18-Ay lo Mîro
19-Mîro wayê
20-Derwêşê Evdî
21-Yane yane
22-Lo dilo
23-Diyarbekir
24-Lê Canê
25-Saliho û Nûrê

KARABETE XACO VİDEOLARI



0 Dayike Ayşe Şan Kürtçenin Yürekten Gelen Sesi


Sahipsiz ve yalnız bir Kürt Kadını, yalnız kaldı çocuklarında ayrı onları göremeden yalnız tek başına vefat etti.

1963 yılında ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar.

İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler verir. ‘Ez Xezalım’ adlı parçasıyla ünlenir, daha sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tanınmasına sağlar. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmak bir yana, bilakis artırır. Kürtçe müziğin yasak olduğu bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya gider. Burada sanat ve yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışırken 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirir. Direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki bu büyük yıkım eklenir. (Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.)
Bir süre burada yaşadıktan sonra şartların uygun hale geldiğini düşünüp Almanya’dan İstanbul’a geri döner. Fakat İstanbul’da yaşamı umduğu gibi iyi gitmez. Artık üç çocuk sahibi bir anne olan Şan bu kez, söylediği şarkılar nedeniyle baskı ve tehditler ile karşılaşır. Çocuklarının da bu durumda kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar.
Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başlar. Dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e giden Şan bir çok konser verir. Burada bir çok sanatçıyla tanışma fırsatı bulur.Ayşe Şan’ın hayatından etkilenen sanatçı Cizrawi, ‘Le le le waye, Eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi Ayşe Şan’nın aşkını dilendiren şarkılar seslendirir.
Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden doğduğu, hayatının ilk yıllarını geçirdiği ve çok sevdiğini her fırsatta dile getirdiği Diyarbakır’a bir daha gidemez. Sadece annesinin ona sahip çıkması, sevdiği şehre gitmesi için yeterli olmaz.
Kendi hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılamanın yanında, Ezilmişliğin üstünü örten perdenin arkasını gören, bilinçli bir sanatçı olarak; Ezilmişliğin kendisiyle beraber büyük acı ve keder getirdiğini söyler.
Ayşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamına kanser hastalığı eklenir.Ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermediği gibi, annesinin mezarını bile bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, müzik duygusunda derin izler bırakan bu olay sonucunda ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir. Bir dönemin bütün gençlerini etkileyerek o dönemin efsanesi haline gelmiştir.Zorluklarla dolu olan hayatı gurbet elde tek başına mücadele ve sıkıntılarla geçmiştir.Ayşe Şan 18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek, yaşamını yitirerek aramızdan ayrıldı.


Bazı Şarkıları


  • Ez Xezalım
  • Qederê
  • Dayikê
  • Lê lê bêmal
  • Lorkê lorkê
  • Daykê qurban
  • Qederê yar
  • Cemîle here were
  • Xezal
  • Lê lê dînê
  • Xivşê
  • Kirasê te melese
  • Yar Meyro
  • Derdê hewiyê
  • Hepsîyo
  • Min tu dibu
  • Memê Alan
  • Nazliyê
  • Wey Saliho Kurmam

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------



    Kürt müziğinin efsanevi simgesi


    Kürt müziğinin efsanevi kadın seslerindendi… İnsan duygusundan bir daha asla silinmeyecek olan bir mühürdü onun tınıları. Ayşe Şan dediklerinde, radyonun başına toplanırdı cümle Kürtler. Yanık, kor gibi, kızıl kadife gibi bir sesi vardı. Bütün Kürdistan onun sesini duymak için elinden geleni yapardı, ama kimse bilmezdi yine de Eyşê’nin nasıl çileli bir hayat yaşadığı... 

    Oysa onun bütün yaşamı sürgünde geçmişti. Diyarbakır’dan Antep’e, oradan İstanbul’a, Almanya’ya, Bağdat’a, Hewler’e ve en sonunda yaşamını sonlandıracağı İzmir’e... Bir çile abidesi yaşamı vardı Ayşe Şan’ın. Aramızdan ayrılalı tam 10 yıl geçti.

    Ölümünden sonra da üzerindeki baskı ve şiddet sona 
    ermedi. 1996 yılında yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle İzmir’de yaşamını kaybeden Ayşe Şan’ın son isteği olan Diyarbakır’a gömülme vasiyeti de yerine getirilemedi henüz. 

    GERİCİLİĞE KARŞI YAŞAM BOYU DİRENİŞ 

    Çünkü Ayşe Şan, Kürtlerin yabancısı olmadığı baskı ve şiddete, gericiliğin dehşet verici öfkesine en sert biçimde maruz kaldı yaşamı boyunca. Bir insan için her zaman “çok ağır” gelecek olan hikayesi daha çocuk yaşında başlamıştı... Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak ta tanınan, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara da imza atan Ayşe Şan’ın hayatı, 1938 yılında Diyarbakır’da başladı. Babası da denjbêjdi ve küçük yaşta müzikle tanıştı. 

    Baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açan Ayşe Şan, sanat hayatına mevlitlerle, yani dini şarkılar söyleyerek başlar. Dokuz yaşında babasını yitiren Şan, çevresinin, kadınların şarkı söylemesine şiddetle karşı çıkması ve maruz kaldığı feodal baskılar nedeniyle genç yaşta Diyarbakır’dan ayrılarak Antep’in yolunu tutar. Antep’te sanat yaşamına ilk ciddi adımı atan Ayşe Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda Türkçe şarkılar söylemeye başlar. İki yıl boyunca bunu sürdüren Şan, 1963 yılında sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar. 

    İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler verir. İlk ünlenen şarkısı ‘Ez Xezalım’ adlı parçadır. Kısa süre sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tüm Kürdistan’da tanınmasına yol açacaktır. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmaz, bilakis artırır. Kürtlere ve Kürtçe diline yönelik tehditlerin en şiddetli dönemi olan bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya ya gider. Sürgünde sanatını sürdürmeye çalışan kadın sanatçı, burada 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirince direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki büyük yıkım eklenir. Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir. 

    Şan, Almanya’da geçirdiği bu dönemin ardından yeniden İstanbul’a döner. Başlangıçta iyi bir evlilik yapacak ve üç çocuk doğuracaktır ama İstanbul’daki yaşamı da hiç iyi gitmeyecektir. Üç çocuk sahibi olan Şan bu kez, Kürtçe söylediği şarkılar nedeniyle devletin baskı ve tehditleri ile karşılaşır. Bu sırada çocuklarının da kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar. 

    KÜRDİSTAN’DA CİZRAWÎ VE BERWARÎ İLE TANIŞMA 

    Ayşe Şan’ın bazı sanatçı arkadaşlarının yardımı ile Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyulmaya başlar. Dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e giden Şan burada iki büyük Kürt sanatçısı, Mehmet Arif Cizrawi ve İsa Berwari ile tanışır. Cizrawi ve Berwari ile Güney Kürdistan’ın birçok yerinde konserler verir. 

    Ayşe Şan’ın hayatından etkilenen Cizrawi, ‘Le le le waye, Eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi Ayşe Şan’nın aşkını dilendiren şarkılar seslendirir. 

    Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden o çok sevdiği Diyarbakır’a hiç gidemez. Çünkü yakınlarına göre bir kadının, erkeklerin bulunduğu bir ortamda şarkı söylemesi büyük bir suçtur. Fakat bir tek annesi sahip çıkar Ayşe Şan’a, ancak ananın desteği de barış için yeterli olmaz. Kaldı ki ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermeyecektir. Öfke bununla da bitmez ve bu feodal zihniyet, Ayşe Şan’a, annesinin mezarını ziyaret etmesi için bile izin vermez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, Kürdistanlıların belleğinde, müzik duygusunda derin izler bırakan ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir. 

    DAYİKÊ İLE ANALARIN ÇIĞLIĞINA DÖNÜŞTÜ 

    Ayşe Şan ‘Dayike’ ile artık Kürdistan’daki tüm annelerin yüreğinin sesi olmuştur. Kendi yaşamında tanık olduğu Kürtlerin acı ve baskı dolu yaşamını şarkılarında dilendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılayacak ve şunları söyleyecektir: “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımız ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız...” 

    Ayşe Şan'ın acı ve keder dolu yaşamı yakalandığı amansız kanser hastalığı nedeniyle 18 Aralık 1996 tarihinde İzmir’de son bulur. Doğduğu yer olan Diyarbakır'da gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen, bu isteği yerine getirilmez. 

    Ayşe Şan’ın belleklerde derin izler bırakan bazı şarkıları şunlardır: Lê lê bêmal, Lorkê lorkê, Daykê qurban, Qederê yar, Cemîle here were, Xezal, Lê lê dînê, Xivşê, Kirasê te melese, Yar Meyro, Derdê hewiyê, Hepsîyo, Min tu dibu, Memê Alan, Nazliyê ve Wey Saliho Kurmam... 

    DAYİKÊ 

    Şivan Parwer de dahil çok sayıda ünlü Kürt sanatçısının seslendirdiği Şan’ın Dayikê parçası: 

    Dayîkê qorban ava çemê Diyarbekir îro diherike leme leme eeee 
    Dayîkê qorban pêl li pêlê dixe davê keleme 
    Wele îro dayîka min nexweşe waya min turine 
    Hêsrê çavê mi dêrana xwedê weke baranê biharê diherike, nasekine 
    Hey wax dayê xerîbim dayê, hey wax dayê nemînim dayê, 
    Hey wax dayê bêkesim dayê, bê te kesê min nemaye li vê dunyayê ez bimrim dayê 

    QEDERÊ 

    Şan’ın her zaman dillerden düşmeyen parçası “Qederê” 

    Were yar... Qederê yar 
    Qederê şer bikim mîna qederê xelkê tu ji min re nebûy yar 
    Te ez kirim peyakê rêdurê westiyayî peyayê piyadar 

    Tu bûy siwarekî bi rim û bi mirzaq 
    Li ser pişta sêwîxelqê bûy siwar 
    Yar yar yar qederê 
    tuyê li dawiyê buye gurekî 
    siba tu birçî ye har yar yar yar..... 

    Videoları



14 Ağustos 2011 Pazar

0 Loose Change : 11 Eylül Üzerine Bir Belgesel


Loose Change 6 genç Amerikalı'nın yaptığı bir belgesel, 6 bin dolar gibi çok kısıtlı bir bütçe ile hazırlanmış. Belgeseli hazırlama fikri önce Dylan Avery'den çıkmış. Amacı 11 Eylül arkasında bir dizi komplo teorileri olabileceğini göstermekmiş. Ancak araştırmalarını sürdürdükçe gerçekten bir komplo olduğu kanısına varmış ve bir grup arkadaşı ile birlikte "Loose Change"i yapmış.
Loose Change'de yayınlanan veriler çok çarpıcı. Anlatılan olayın arkasında El Kaide'nin değil bizzat ABD'nin olduğu. O kadar çok belge veriliyor ki ABD yetkilileri dahi bunları kolayca caplayamıyorlar.Loose Change'in iddialarının doğru olup olmaması önemli değil. Yani gerçekten Pentagon'a ve İkiz Kulelere El Kaide militanlarınca mı yoksa ABD tarafındna mı saldırıldı? Önemli olan ABD yetkililerinin böyle bir olayı uzun süredir beklemekte olduğu.

Bir önemli belge ise Usame Bin Ladin'in 11 Eylül'den 1 seneden az bir süre önce Amerikalılar tarafından tedavi edildiği.

Loose Change'i http://bit.ly/bFNcCF'dan altyazılı olarak izleyebilirsiniz.

0 Kırmızıgül "Halepçe Katliamı"nı çekecek

Türkücü ve yönetmen Mahsun Kırmızıgül, devrik Irak lideri Saddam Hüseyin döneminde 5 bin sivilin kimyasal silahla yaşamını yitirmesine neden olan Halepçe katliamanı anlatan bir filmin çekimi için Irak'a gitti.

Daha önce çektiği "Beyaz Melek", "Güneşi Gördüm" ve "New York'ta Beş Minare" filmleri ile adından söz ettiren Mahsun Kırmızıgül, Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin'in Halepçe'de 1988 yılında kimyasal gazla gerçekleştirdiği katliamın filmini yapmak için Süleymaniye'nin Halepçe İlçesi'ne gitti.

Avestakurd adlı internet sitesinde yer alan habere göre, Mahsun Kırmızıgül, çekeceği Halepçe filmi için gittiği Halepçe'de Kaymakam Goran Edhem ile görüştü. Kırmızıgül Halepçe'de yaşamını yitirenler için yaptırılan anıtı da ziyaret etti.

Mahsun Kırmızıgül'ün çekeceği filmin projesi için Halepçe'deki yetkililere fazla bilgi vermediği belirtilirken, filmin çekimi için bölgesel Kürt yönetiminden destek istediği belirtildi. Kırmızıgül'ün Halepçe katliamını konu alan filmde, bazı Hollywood yıldızlarını oynatacağı ileri sürüldü.

Kırmızıgül'ün söz konusu filmde, Saddam Hüseyin'in rolünde ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses'i oynatmak istediği ancak, Tatlıses'in buna, "Bana böyle bir teklif getirmeye ne akılları ne de güçleri var" dediği ileri sürülmüştü.

0 Kürt Müziği

Kürt Müziği

Christian Poche
Kürt müziği de Pers müziği ile aynı köklere sahiptir, ancak en büyük özelliği, Hint müziğinde olduğu gibi Oktav’ın araştırılmasıdır.(exploration of the oktave.) Bunun temel yapısı ise, unsurlarının doğaçlama yolu ile her zaman ritmik bir ezgi ile sonuçlanacak şekilde süslenmiş ve düzenlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Müziksel yapı olarak ise doğaçlama başlangıçta ölçülü sonuç kısmıyla dengelenmiştir. Kürt müziği ne salt eğitimli müzik, ne de salt halk müziğidir, her ikisi birdendir. Pers müziği gibi, Kürt müziği de coşkulu, duygulu bir müziktir ve kederli (melankolik) bir havası vardır. Birbirlerine çok yakın olmalarına rağmen bu iki şarkı tarzı çok farklıdır ve dinlendiğinde pek karıştırılmaz. Pers müziği daha rafine iken Kürt müziği daha içgüdüsel ve doğaldir.

Ilk bakışta müzisyenlerin sanatlarını icra etme şekli batılı bir insana ters gelebilir, çünkü ses (sound) olgusunu tanımlamak için kaçınılmaz olan bir terminoloji yoktur. Müzik yapma sanatına ilişkin kesin terimler bulunmamaktadır; kurallar, şekiller, müzik gamları, tüm bunlar Kürt dilinde somut olguları ile ilşkilidir. Temel anlatımlar günlük yaşamdan alınmış ve genelleştirilmiş terimler ile ifade edilmektedir.

Kürtçe’de "müzik" sözcüğü "Saz" terimi ile ifade edilmektedir. "Saz", Fars kökenli bir sözcüktür. Hem müziği ve müzik aletini hem de belirli bir müzik aleti anlamını taşımaktadır. Aynı şekilde kullanılan diğer bir terim de tambur’dur. Bu terim de, hem genel olarak müziği hem de belirli yaylı sazlari tanımlamatadır. Tamburun kökeni, uzun süreden beri, farklı düşüncelere konu olmuştur; uzun boyunlu "Lavta"nın kökeni 9. yy. Polonya'sında , Arap yazarların, sanskredçede araştırılıp ortaya koymalarına dayanılarak inanıldığı gibi Hindistan'a mı dayanmaktadır ve "ses"i veren enstrüman anlamına mı gelmektedir; yoksa bazı uzman kişilerin ileri sürdüğü gibi Sümerler'den mi gelmektedir? Yoksa, Sarmatyalı, yani Kafkasya medeniyetinin bir mirası mıdır?

Kürt müzisyenleri müzikten söz ederken, hiç bir zaman alışkın olduğumuz tarzda şekilsel ya da ifadesel bağlantılara değinmezler. Doğaçlama fikrini açıklarken, Kürt müzisyeni, bir enstrümanı "çalışmak" (working) anlamında "çalışma" terimini kullanır. Büyük bir yetenekle donatılmış bir müzisyen, ne yapması gerektiğini bilen birisi olarak nitelendirilmektedir; bunu yerine getirirken ortaya çıkan güçlükler ise aşılması gereken bir dağ olarak yorumlanmaktadır. Müzik şekillerinin oluşturulması, Rymond Ruyder’in 'Lagenese des Jormes vivandes' adli kitabında öne sürülen tezlerin biri gibi yaranın iyileştirilmesi olarak sunulabilir. Belki bir makam şeklini belirtmek için –ki buna Kürtler maqamê demektedir, çoğu zaman kadın ismi, din isimleri ya da aşiret isimleri kullanılmaktadır. Örneğin bir Kürt dansi olan 'Dersem' adını Anadolu'da bulunan bir bölgeden almaktadır, başka tanınmış bir dans olan "Şeyxhane" ise Kuzey Irak’ta Cebel Sincar bölgesinden adını almaktadır. Eğer bir makama bir genç kız adı verilmiş ise, örneğin "Makamê Meryemê", genç kız Meryem’in hatırasının belli bir ezgisel motife ilham kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, Kürt müziğinde, Hint ve Arap müziğinde olduğu gibi, sonsuz sayıda makamın kullanıldığı anlaşılabilir. Ancak bu böyle değil.

Gerçekten de, Kürtlerin müzik sanatı sadece tek bir makama dayanmaktadır. Bu ise, tek bir gamı koruyarak geleneğini geliştiren kültürün ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Bu gam şekline komşu halklar “Kord” ya da “Kurd” demektedir (özelliği ise minor sekond’u, major sekond’un izlemesi) ve Ispanya’daki Flamenco müzisyenlerinin uyguladıkları "Dorik" makam düzeninden başka bir şey değildir. Ancak Kürtler kullandıkları bu gamın bilincindeler mi?

Müziğin kendisi açısından kuşkusuz bilincindeler, çünkü müzisyen gam için öngörülen ve tamburanın ondört akordunca belirlenen kademelerden saparsa, kendi geleneklerinden ayrıldıkları hemen anlaşılır. Ancak, Kürtler bu gamı hiç bir zaman “Kord” diye adlandırmamışlardır. Tam tersine onlar bunu bir halkın ruhu ile ilişkilendirmişlerdir. Bir Kürd’ün “Kord” makamında doğaçlama yaptığını söylemek, bir Perslinin “Şur”u geliştirdiğini, ya da bir Hintlinin “Bhairavi”yi meydana getirdiğini söylemek kadar saçmadır. Daha titiz olup; Abdal makami ya da “Meryem makamı” demek daha doğru olur, çünkü Kord gamını sergileyen Abdal ya da Meryem şarkılarının yapısıdır.
---------
Yazan : Christian Poche
Ingilizceden çeviren: Huri Tuşık Özkurt
Kaynak: UNESCO Koleksiyonu
Bu yazı, Mehmet Bayrak'ın hazırladığı “Kürt Müziği, Dansları ve Şarkıları” kitabının 1. cildinden alınmıştır.

GELENEKSEL KÜRT MÜZİĞİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ

Kürt müziği ile ilgili oldukça genel ve araştırmacıların üzerinde hemfikir oldukları bazı özelliklerden bahsedecek olursak;
- Kürt müziği esas olarak halk müziğidir ve anonimdir.
- Şarkıların bestecisi –çoğu zaman- nadiren sevinç ve genelde üzüntü duygularını ifade eden bir kadındır. Dengbêjler bu şarkıları köyden köye dolaşıp anlatarak popülarize ederler ve aynı zamanda başkalarına aktararak daha fazla insanın aynı yolla icra edip şarkıyı yaymasına vesile olurlar.
- Geleneksel Kürt şarkısı bir kıtanın yinelenmesine dayalıdır. Bir kıtadan diğerine geçerken sadece sözler değişir. Tüm şarkılar ve uzun havalar baştan sona aynı ruh halinde devam eder. Şarkının akışını kesecek ya da havasını değiştirecek neşeli, canlı, hareketli pasajlar araya girmez. Buna destanlar istisna oluşturabilirler. Onlarda destanın her aksiyon bölümü için farklı bir ezgi ve ritm kalıbı vardır.
- Geleneksel Kürt müziği tekseslidir ve ‘vokal’ bir karaktere sahiptir. Enstrüman çoğu kez dinleyiciyi sözlerin mesajını daha iyi algılayabileceği bir ruh haline sokmayı amaçlar, yani görece ikincil bir role sahiptir.
- Göçebe karakter Kürt müziğini önemli ölçüde etkilemiştir. Yaylalara (zozan) çıkışın ya da ovalara (germîyan) geri inişin kutlanması, kuzuların doğumu, yünlerin kırkılması sırasında söylenen eski zaman şarkıları önemli bir yere sahiptir.
- Dağ kültürü ve ova yerleşik kültürü içinde yaşayan Kürtlerin müzikleri farklıdır. Dağlık bölgelerde daha sert, vurguları güçlü şarkılar ve üflemeli enstrümanlar hakim iken, ova Kürtlerinde daha sakin bir ruh hali ve salınıma sahip şarkılarla ağırlıklı olarak telli enstrümanlar vardır.
- Kürt müziğinde danssal olmayan eser sayısı çok azdır.
- Genellikle kullanılan usuller ise; 6/8, 2/4, 10/8 vb.
- Kullanılan makamlar genellikle rast, newrozî, kürdî, çargah, buselik, hicaz vb. makamlar olsada Ortadoğu’da kullanılan bütün makamlar kullanılmaktadır denilebilir.
- Kürt müziğinde genel olarak sesler herhangi bir dereceden başlayabilir ama temel sesle biter. Ezgi genellikle inici ve çıkıcı-inici bir seyir izler.
- Ölçü içerisinde genellikle “es” (sus işareti) kullanılmaz.

GELENEKSEL KÜRT MÜZİĞİNDE KULLANILAN BAZI ENSTRÜMANLAR

Urfa yöresi halk müziği açısından san derece zengin yörelerden biridir.
Resimde Kıürt Hafız kaval çalarken (Fikret Otyam Arşivi-1960-Kaynak: Mehmet Bayrak)


Enstrümanların çoğu bilimsel olarak yeterince incelenmemiştir; bazıları hakkında ise tarihçelerine ilişkin en basit bilgiler bile yoktur. Kürt müziğinde kullanılan belli başlı enstrümanlar şunlardır:
- Bilûr (kaval)
- Dûdûk (mey); diğer Ortadoğu halklarının müziklerinde de kullanılan genellikle erik veya kayısı ağacından yapılan kamışlı bir üflemeli çalgıdır. Kürtlerde daha çatlak bir ses rengiyle kullanılır, Erivan Kürtleri bu enstrümanı Ermenilerin kullandığı renge yakın olmak üzere daha yumuşak ve insan sesine yakın bir renkte kullanırlar.
- Zirne (zurna); genellikle çingenelerin kullandığı bir çalgıdır. Kürtlerde zurna çalmak çoğu bölgede hafif meşrep ve ayıp olarak karşılanır. Genellikle her bölgede davul ve zurnayı o bölgenin çingeneleri kullanırlar.
- Duzare; Daha çok Bahdinan bölgesinde kullanılan çift kamışlı bir çeşit zurnadır.
- Tembûr (bisk); Kürt udu ya da sazı olarak bilinir. Ud ve buzuki arası bir ses rengi vardır. Daha çok Suriye ve Irak Kürtlerinin kullandığı bir enstrümandır. Bısk; Hozan Dilşîyar bu aletin Kürtlerden Mısırlılara oradan da Fenikeliler aracılığıyla Yunanlılara geçtiğini dile getirmektedir. Şu andaki “buzuki” sazının atası kabul edilir.
- Santûr; ‘kanun’a benzeyen fakat daha az teli olna, çubuklarla vurularak çalınan bir çalgıdır. Daha ziyade İran Kürtlerinin müziklerinde kullanılır.
- Dembilk (dombak); ‘zarp’ adı da verilen vurmalı bir çalgıdır. Ağaçtan yapılır ve darbukaya benzemekle birlikte daha kalın bir deri takılarak kullanılır. Çeşitli boyları ve tonları vardır.
- Def (erbane-arbana); iki türü vardır: Birincisi kasnağına yuvarlak ziller geçirilen bendir şeklinde (bildiğimiz tefin büyük hali gibi) bir enstrümandır. İkincisi ise daha yaygın kullanılan, özellikle zikir ayinlerinde ve dengbêjler tarafından, kasnağının içerisine yuvarlak halkalardan oluşmuş zincirler takılan bendir şeklinde bir enstrümandır.
- Dahol (davul); farklı bölgelerde farklı boylarda kullanılan çift tarafı deriyle kaplı geniş kasnaklı bir enstrümandır. Bir tarafına tokmak, diğer tarafına ince bir çubukla vurularak çalınır. Kürtler davulu daha çok üç temel amaç için kullanmışlar: 1.İşe çağrı 2.Kavgaya Çağrı 3.Şenliğe çağrı
- Rebab; kemençeye çok benzeyen, üç telli bir enstrümandır. At kılından gerilmiş bir yayla çalınır. Biri dem tutmak için diğeri ezgi çalmak için olmak üzere genellikle birden çok teli bir arada kullanılır.
- Keman; daha çok Dersim’de kullanılır. Aynen rebab gibi birden fazla tel bir arada kullanılır. Kemane gibi diz üstünde çalınır. Dersim Kürtlerinin Ermenilerle bir arada yaşadığı dönemde bu enstrümanı onlardan öğrendikleri söylenir.
- Qirnata (klarinet); daha çok Dersim, Elazığ civarında kullanılır. Genellikle ağaçtan yapılan türü değil metalden yapılan türü kullanılır. Mey ve zurna arası çatlak bir ses rengiyle çalınır.
- Cûmbûş; sıra ve mesire geceleri kültürünün etkisiyle bazı geleneksel müzik icracıları bu enstrümanı da kullanmışlardır.
- Bağlama; geleneksel Kürt müziğinde –semahlar dışında- pek yeri olmayan bu enstrüman daha yakın dönem icracıların geleneksel şarkıları yorumlamasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha ziyade politik temalı şarkılarda kullanılarak Kürt müziğine girmiştir.

GELENEKSEL KÜRT MÜZİĞİ VE DENGBÊJLER

Dengbêjler yaşadıkları ya da duydukları toplumsal olayları, hikayeleri, efsaneleri bir makam yapısı içinde anlatan, hafızaları çok güçlü müzisyenlerdir. Kürt müziğinin tarihsel-geleneksel kaynakları dengbêjlerdir. Dengbêj, “sesle anlatan” anlamına gelir.

Folk müzikteki ‘lawje’ formuna yakın bir formda okurlar. Ama lawjelerin süreleri kısadır. Belirgin bir teması ve ezgi cümlesi vardır. Oysa dengbêj anlatımında aslolan anlatılan hikayelerdir. Makam ise anlattığı dünyaya girmek için bir araçtır. Makam dengbêjin hafızasını güçlendirir. Dengbêj bu makamlarla olayın atmosferini kurar ve olayın gerilimini sağlar. Kullanılandıkları makamlar ise genellikle; hüseynî, uşşak ve hicazdır (hicazda kullanılan ikinci ve üçüncü derecenin arası daha açıktır, yani ikinci ses bugün kullanılan hicaza göre daha pes, üçüncü ses ise daha tizdir).

Dengbêjlerin okuma üslubu “resitatif”tir. Yani yığmalı konuşmaya dayalıdır. Nizamettin Ariç’in söylediklerine göre, “Dengbêjler nefes almaktan sesi farklı yerlerde tınlatmaya kadar pek çok teknik için çalışıyorlarmış. Mesela; sırtlarını duvara dönüyorlar ve ellerini duvarla sırtlarının arasına koyup nefes alıyorlar. Ellerinin sırtları ve duvar arasında sıkışması gerekiyor ki diyaframa nefes alma alışkanlığı oluşsun. Ya da bardaktaki suya bir kamış daldırıp su kabarcıkları hiç bitmeyecek şekilde suya üflüyorlar, bu da ‘sürekli nefes’ alıştırması olarak kullanılıyor, yani bir yandan nefes verirken aynı anda almayı öğreniyorlar. Bu yöntem üflemeli enstrümanlarda da kullanılmaktadır.(kaval, mey, zurna vb.) Ayrıca dengbêjler, özellikle Evdalê Zeynikê döneminde yaygınlaşan bir şekilde, yanlarına talebeler/çıraklar alarak direkt bir aktarım yoluyla da kendilerinden sonraya aynı işlevi görecek bir temsilci bırakıyorlar. Bu, özellikle belirli bir dönem için, kurumlaşmaya işaret ediyor. Dengbêjlik geleneğinin bu ‘usta-çırak ilişkisi’ ile devam ettirildiği biliniyor.”

Dengbêjlerin üç türde müzik yaptığını söyleyebiliriz:
- Halk dengbêjleri, halkın içinde dolaşan insanlardır. Bunlar efsaneleri, mitolojik olayları, tarihsel olayları, gelenek görenekleri alıp halk arasında dillendirirler.
- Beylerin, ağaların, mirlerin kendi dengbêjleri.
- Kapı kapı dolaşan ve Kürt Halkı içerisinde kendilerine “mutrum” denilen insanlar.

Harvard Üniversitesi öğretim görevlisi Mehrdad R. Izady’nin verdiği bilgilere göre ise, “Part dönemi (MÖ 247-MS 227) boyunca bölgede ustaca örgütlenmiş ve repertuarlarında Mitraik yaradılış efsanesi ‘Mithrakân’ın kaydadeğer bir role sahip olduğu bir ozanlar ve halk hikayecileri (gosân) ağı mevcuttu –ki bu tüm Ortadoğu halklarında benzerleri olan bir tipolojidir ve farklı yönleri bulunmakla beraber Kürtlerdeki karşılığı da ‘dengbêj’dir.

Dildar Şêko, dengbêjler için şunları söylüyor: “Şimdi Kürtlerde ‘hunermend’ ve ‘dengbêj’ birbirinden ayrıdır. Hunermendler, genellikle hafif türküler, oynak türküler veya ayin türküleri (onlar da hafif türküler kısmına giriyor) okurlar. Dengbêjler; enstrümansız, kendi hünerlerini, yeteneklerini, seslerini dörtdörtlük olarak açığa çıkarırlar. Herkes tarafından yorumu yapılabilir söylediklerinin, yani yoruma açık bir şekilde söylerler zaten. Kürt dengbêjlik sanatında müzik aletleri kullanılmaz. Enstrüman kullanmak dengbêjin zaafı olarak görülür. Ondan herkes şüphelenir çünkü bu sayede zaafını gizliyor gibi görünür.” Saz ile müzik yapanlara “hozan” ya da “tenbûrvan” denilir. “dem: zaman, bûhûr: zaman geçirme” anlamında kullanılır.

Tüm yukarıda anlatılanlar için köylerde “dîwan”lar kurulur. Hakkari bölgesinde buna “şevreşk” denir. Kelime anlamı ‘birlikte geçirilen gece’ olan şevbuhêrk; dengbêjlerin hikaye, masal veya destan anlattığı, divanhanede toplanan gece meclislerine verilen isimdir.

Anlattıkları hikayelerin içeriğini kimi zaman fantastik, kimi zaman tarihsel gerçekler(masal, aşk hikayesi, savaşlar, kahramanlıklar vb.) oluşturur. Özelikle uzun kış gecelerinde diwan kurulur. Destanlarda kahramanlık yönü ağır basar. Kötüler, şişman, özürlü; iyiler çok güzel, yiğit ve yakışıklıdır. Genellikle her iyi dengbêj bir ‘mîr’in (bey) himayesindedir. Mîrler onları, kendi yiğitliklerini, kendi aşiretlerinin tarihlerini belgelemek (hafızaya almak) için yanlarına alırlar. Aşiretler arası kavgalarda, savaşlarda onları da yanlarında götürürler.

Dengbêjler aslında profesyonel müzisyenler değildirler, yaptıkları işin karşılığında bir şey almazlar ama iyi bir dengbêjin ihtiyaçları zaten halk tarafından ya da mîr tarafından karşılanır. Çalışmasına gerek kalmaz, ondan sadece hikayeler, masallar anlatması ve kendi tarihlerini bu yolla diri tutması beklenir.

Dengbejler


BAZI MÜZİKAL FORMLARBölgelerde farklı isimlendirmeler ile farklı müzikal formlar vardır.
  • Lawje (Lawij, Lawik)
Belli bir ritmi olmayan serbest havalardır. Dengbêjler; lawje de, destan da okurlar. Ama ‘lawje’ler çîrok ve destanlara göre daha kısadırlar. Melodik yapısı belirgindir. Aralarda sürekli dönen bir ezgi kalıbı “nakarat”ı vardır. Lawje, Kürtlerin en karakteristik serbest formudur ve inici bir makamsal seyre sahiptir. Serbest tartımlı olarak seslendirilen, xulxulandin [gırtlak titretme, vibrasyon] üslubunun hakim olduğu lawjeler, havînî bölümlerinin dışında resitatif [yığmalı] bir şekilde okunur. Hakkari bölgesinde, Havînî denilen bölümde genellikle cümlenin sonundaki sessiz harf düşer ya da sonuna ‘-e’ , ‘-o’ gibi harfler eklenir ve yığmalı bölümden sonra gelen bu bölümde ses uzatılır. Havînîler genellikle nefes almak için kullanılan dinlenme bölümleridir. Lawjelerin sözleri genellikle gerçekleşmemiş aşklar ya da ölen birisinin ardından yakılan bir ağıttır. Lawje daha çok Bahdinan ve Cizre’de yaygın olan bir müzikal gelenek olmasına rağmen Hakkari bölgesinde de kullanılır. Lawje geleneğinin güçlü olduğu Serhat bölgesi dengbêjlerinde ziqziq [titretme] tavrı belirgindir.
  • Heyranok/Hayran ve Stranên Evînê (Sevgi ve Aşk Şarkıları)
Kadın ve erkek tarafından karşılıklı olarak söylenen aşk şarkılarıdır. Dans sırasında söylendiğinde bir kadın ve bir erkek ya da dans edenlerden iki grup tarafından karşılıklı olarak söylenir. Bir grup sözleri söyler, diğeri de tekrar eder. Bu şarkılarda söz ve melodide ruhsal heyecana geniş yer verilmiştir. Ve yine şarkılarda mutluluk ve sevgi hisleri çok güçlüdür. Aşk şarkıları çoğu zaman teşbih ve övgü sanatını kullanır. İnsan ve tabiat sevgisi birincil konulardır. Melodileri liriktir, çünkü okunmaları melodiktir; söylenmeleri kolaydır ve değişken bir ritme sahiptirler. Farklı formlarda olmakla birlikte Kürtlerin yaşadığı hemen her bölgede örnekleri vardır. Süryanilerle etkileşim halindeki Hakkari Pînyanîşî’de makamlar farklıdır. Heyranok, bir mani türüdür ve içeriği çoğunlukla kız ve erkeğin aşkıdır. Bölgedeki aşiretler yazın yaylalarda (zomalarda), kışın köylerde yaşarlar. Zomaya gidiş bir sevinç vesilesi olduğu için şarkılarda da işlenir. Bu sevinç, daha çok heyranok’lara konu olmuştur. Çünkü delikanlılarla kızların buluşacakları yer yaylanın o uçsuz bucaksız dağlarıdır. O dağların kuytulukları her çalı dibi her kaya gölgesi bir buluşma mekanıdır. Aslında heyranok’ların sözleri oldukça erotiktir ve bunları sadece aşıklar birbirlerine söylerler, üçüncü bir kişi dinleyemez ve tabi ki kaydedilemez. Heyranokların makamları genellikle inici karakterlidir ve üçlü, dörtlü atlamalar içerir. Dîwanlarda okunan heyranok’ların içeriği epik sözler, kahramanlıklar da olabilir. Böylece heyranok asıl içeriğinden, yani aşıkların birbirine söylediği sözlerden başka bir içerikle, ama aynı müzikal formda okunmaktadır.
  • Pîrepayîzok
Yayladan dönüş hüzünlüdür. Çünkü hem aşıkların ayrılma vaktidir, hem de sonbaharı karşılama ve uzun bir kışa hazırlık dönemidir ki ‘pîrepayîzok’lar da bu ruh halinin yansımasıdır. Yani heyranok baharın coşkusuysa, pîrepayîzok da sonbaharın hüznüdür. Payîz sonbahar demektir, payîzoklar ise sonbahara yakılan şarkılardır. Oralarda sonbahar hazan mevsimidir, sevilmeyen bir mevsimdir, uzun bir kışa açılan kapıdır ve 7-8 ay köyde kapalı kalmanın habercisidir. Sonbahar aynı zamanda alegorik olarak insan ömrüne tekabül edecek şekilde kullanılır. Sonbahara yakılmış bir şarkı gibi görünen pîrepayîzok’lar aynı zamanda insan ömrünün de sonbaharını ima eden dramatik hikayeleri kapsar. Pîrepayîzok’ların makamları da heyranok’lara benzer ama daha lirik ve hüzünlüdür. Ayrıca heyranok yaylada söylenen asıl haliyle iki aşık tarafından karşılıklı söylenirken, pîrepayîzok tek kişi tarafından söylenir.
  • Lawikê Siwaran-Destan (Yiğitlik, Kahramanlık-Epik- Şarkıları )
Savaşı, göçü ve buralarda geçen hikayeleri anlatan şarkılardır. Savaşın Kürtlerin hayatında tarih boyunca işgal ettiği önemli yer nedeniyle epik şarkıların sayısı çok fazladır. Bunlara ova halkı tarafından ‘delal’ (güzel), dağ halkı tarafından da ‘lawikê siwaran’ (savaşçı şarkıları) adı verilir. Delal, genellikle tenbûr eşliği ile icra edilir. Lawikê Siwaran ise daha az düzenli bir melodik çizgiye, kesik ve canlı bir ritme sahiptir. Uzun destanlarda ritmik ve ezgisel yapı öykünün bölümlerine göre (hüzünlü, dramatik bölümler, çatışma vs.) çeşitlilik gösterir. Bazı örneklerinde (örn; Dimdim Kalesi Destanı’nın manzum bölümleri) kalabalık bir grubun icra ettiği govend (halay) oynanırken iki kişi ortaya çıkar ve daha teatral denilebilecek bir dans icra ederler. Dimdim Kalesi örneğinde bu iki kişiden birisi Emîr Xan’ı, diğeri ise İran Şahı’nı canlandırır ve biri hançer, öteki ise kılıçla bir savaş dansı yaparlar. ‘Dimdim Kalesi Destanı’nın hüzünlü sahneleri yumuşak olmasına rağmen cenk sahneleri daha serttir. Bu şarkılara yaşanmış hemen tüm iç ve dış çatışmalar konu olmuşlardır. Söz ve müzik sıkı bir bağ içindedir, marş karakterini gösterir ki, bu da yiğitlik duygularının kabarmasına yol açar. Bu şarkılar altmetinleri veya direkt olarak öyküleri aracılığıyla Kürt toplumunun farklı zamanları, katmanları ve mekanlarına ait profilleri anlamamıza imkân verirler.
a) Destan
Destan formuna ‘beyt’ de denir. Uzun, manzum ve epik hikayelerdir. Genellikle büyük aşklara, savaşlara, aşiretlerin dış güçlere karşı gösterdikleri kahramanlıklara ve önemli olaylara dairdir. Ama Zembîlfroş örneğindeki gibi ilahi bir aşkı anlatan hikayeler de destanın içeriğini oluşturabilir. Destanların her bir bölümü farklı bir makamda ve ritmde okunur. Anlatılan bölümün aksiyonuna göre makam ve ritm daha yumuşak, lirik ya da daha sert ve güçlüdür. Aslında divanlarda ve oturarak okunurlar, sadece usta dengbêjlerin tamamını hafızasında tutabildikleri ağır eserlerdir ama bazı hızlı ve sert bölümleri Hakkari’de düğün esnasında da dans eşliğinde söylenmektedir. Hakkari’de eskiden herkesin defalarca dinlediği halde tekrar tekrar dinlemek istediği Dımdım Kalesi, Sînem Xan, Rûstemê Zal ya da Cembelî û Binevş gibi önemli destanların tamamını hafızasında tutan dengbêj artık kalmamıştır.
b) Berite
Bêrîtelerin sözleri savaş ve kahramanlık üzerine olmasına karşın ezgileri oldukça yumuşak ve liriktir. Bir teze göre şeşbendîlerin ağdalı söylenmesi kışın uzun süre kapalı kalınması ve dolayısıyla dilin daralmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle şehir merkezinde ya da yakın köylerde bu forma rastlanmaz. Hakkari bölge dengbêjlerinin bazıları Pinyanişîlerin şeşbendî okuma tarzının Asurilerle bir arada yaşamalarının yarattığı etkileşimden kaynaklandığı söylerler.
  • Dîlok (Dans-Düğün Merasimi ve Merasim Şarkıları-Stranên Dîlanê)
Dîlok’lar, çeşitli şenlik ve eğlencelerde icra edilen dans şarkılarıdır. Ezgileri, oyun hareketlerine ve figürlerine uygun şarkılar yalnız söylenebildiği gibi oyun ile birlikte de söylenir. Bu eğlencelerde dans edenler arasından bir kişi tarafından söylenen ve bir diğeri tarafından da tekrar edilen şarkılardır. Sözleri genelde çok sayıda kıtadan oluşur ve her kıtada değişir ama her kıtanın ezgisi aynıdır, ezgi değişmez. Dîloklar her türlü olaydan ve hikayeden bahsedebilirler. Sadece dans şarkısı olanların yanında bazı epik şarkılar, heyranoklar ve bazı destanlar da dansla birlikte söylenir. Enstrümantal olan dans şarkılarında ise genellikle davul ve zurna kullanılır –ki bunlar yerli halk tarafından icra edilmez, genellikle çingeneler (mıtrıplar) tarafından profesyonelce icra edilirler. Bu şarkılar eşliğinde toplu yapılan dansların dışında solo veya ikili danslar, hatta bazıları oyuna veya pandomime benzeyen figürler de kullanılabilir. Stranên dawatê formundaki bir şarkının ezgisi sürekli tekrar eden tek bir kıtadan oluşur. Sözler bazen 20-30 kıta devam edebilir fakat müzik değişmez. Birkaç kişi ilk sözü söyler, birkaç kişi de onların son hecesinden sözü devralarak aynısını tekrarlar. Sonra ilk grup onlardan tekrar devralarak ikinci sözleri söyler ve bu böyle devam eder. Aynı ezgiye devam edilirken başka bir şarkının sözlerine geçilebilir. Söylenen ezgi ve kullanılan ritm, dansın hangi aşamasında olunduğuna bağlıdır. Bütün bu oyunlarda şarkıların sözleri çok önemlidir. Çünkü sözler ve ritm oyunu birebir belirler.
Hakkari bölgesindeki düğünlerde iki gün süren düğünün ilk gününün, yani kına gününün akşamında, damat sağdıçın [berzava] evine götürülür. Düğün merasiminde ‘berzava’nın yeri çok önemlidir. Berzava, damadın [zava] danışmanıdır, rehberidir, yardımcısıdır, en yakın arkadaşıdır. Alevilikteki musahip ya da sağdıç’la hemen hemen aynı şeydir. Davetliler damat evinde yemekte iken berzava “Yarın herkes bize davetlidir” der ve ertesi gün kahvaltıda herkes oraya gelir. İkinci günün [Pazar günü] sabahında berzavanın evinde serşo merasimi vardır. Şarkılar eşliğinde gerçekleşen damadın banyosu ve tıraşından sonra berzavanın davetlilere verdiği kahvaltı aşamasına geçilir. Daha sonra damat baba evine götürülür. Öğleden sonra düğün alayı, şarkılar söyleyerek gelini almaya gider. Gelini almaya giden ‘berbûk’lar eve girerken erkekler dışarıda halay çekerler. Gelin hazırlandıktan sonra erkeklerden sadece berzava içeri girer ve gelin dışarı çıkarılırken kapıyı açtırmak için berzava ‘pişte der’ (kapı bahşişi) denilen bir parayı çocuklara verir. Gelin, düğün evine geldiğinde kapıdayken damat evin damına çıkar ve gelinin üzerine toprak serper. Bu damadın üstünlüğünü simgelemek içindir. Kayınvalide veya görümce su dolu bir testiyi gelinin ayakları önünde kırar. Su, aydınlığın sembolüdür, ‘uğurlu olsun, ayağı aydınlık getirsin’ dileğinin ifadesidir. Gelin düğün evine götürüldükten sonra kurulan düğünde halaylar çekilir ve davetliler gelinle damadı kutlamaya gelip onlara bahşiş ve hediyeler verirler. Bütün gün halaylar çekildikten sonra davetlilere akşam yemeği verilir ve yine şarkılar eşliğinde damat, gelinin odasına götürülerek kahve ve şerbet gelenekleri uygulanır. Daha sonra davetliler ve akrabalar gelinle damadı yalnız bırakarak oradan ayrılırlar.
  • Serşo
Serşo töreni ve şarkıları [ikinci gün] sadece berzava’nın evinde damadın banyosu ve tıraşı öncesinde, sırasında ve sonrasındaki aşamadır. Sabahleyin kalkılır ve şarkılar eşliğinde damat banyoya götürülüp yıkandıktan sonra yine şarkılar eşliğinde tekrar içeri getirilir. Berber tıraş için berzavanın evine çağrılmıştır. Tıraş yapılırken de yine damadın etrafındakiler şarkılar söylerler. ‘Serşo’ içeride söylenen bir şarkı formu olduğundan, eşliğinde halay çekilmez. Oturarak; dîwanhane şarkıları, şeşbendîler gibi söylenir. Makamı ve söyleyişi de şeşbendîler gibi ağdalıdır. Sözlerin arasında bolca ulama ve kelimenin ortasında kesme vardır. Serbest değildir, ritmiktir ama karmaşık zamanlı ve çok uzun olan ritm cümleleri nedeniyle serbestle ritmik arası bir duyuşu vardır.
b) Narînk
Berbûklar(Gelini almaya giden düğün alayındaki kadınlara ‘berbûk’ denir.) gelini evden alıp götürürlerken söylenen şarkılara ‘narîn’ veya ‘narînk’ denir. Narînk, ritmik olmakla beraber oldukça duygulu hatta ağıta yakın bir havadadır. Çünkü bir uğurlama, vedalaşma havasıdır. Sözleri de ayrılığı ve vedalaşmayı işler. Ritmi serşo gibi kompleks değildir. Basit ritmlerle ve lirik ezgilerle söylenir. Birkaç farklı makamla [ezgi kalıbıyla] söylenen çeşitli varyantları vardır. Diğer düğün şarkılarında olduğu gibi narînkte de, sözler uzun kıtalar boyunca değişirken ezgi ve ritm hep aynı kalır.
  • Stranên Karan(iş şarkıları)
Toplu olarak bahçede, bağda, bostanda, tarlada çalışırken söylenen şarkılardır. İş şarkılarının metinlerinde görülen işin özelliklerinden söz edilmesi gerekmez. İçerik bakımından hangi türden ve çeşitten olursa olsun, herhangi bir metin iş şarkısının aracı olarak kullanılabilir. Bu stranların asıl özelliği, onların söylenmesine araç olan iş, bununla ilişkili hareketler, şarkının bu işe ve işin gerektirdiği hareketlere uyan ezgisi, ahengi, “usûl”ü, şarkının bağlanmasına katılan sözcükler ya da söz kalıpları, belli yerlerdeki ünleniş ve bağrışmalardır. İş şarkısı özelliğini bu öğeler sağlar. Ermenilerde çift sürülürken söylenen horoveller de bunlara benzerler.
Bulgur çekme, dibek dövme (mîrkut), ekin biçme, pamuk çapalama, toplama sırasında iş şarkıları söylenir. Teşi(kirman)şarkısı, yayık dövme, un eleme şarıkıları gibi tek başına yapılan işlerde söylenlari de vardır. Genç kızların ve kadınların yün eğirirken ya da kilim dokurken mırıldandıkları “Berdolavî” ya da “yün eğirme şarkıları” hüzünlü ve melankoli yüklüdür.
Genellikle yayladaki kadınlar akşamdan mayaladıkları sütün yoğurt haline geldikten sonra, sabahları erken kalkarak yayıklara koyup tereyağı elde etmek için sallarlar. Karşılıklı ikişer kadın yayığı iter ve o sırada Stranên Meşkê [yayık şarkıları] denilen şarkılar söylerler. Ritmi yayığın sallanış ritmine göredir ve içeriği her şey olabilir. Hakkari’de “yayığa ne kadar çok aşk şarkısı söylersen o kadar çok tereyağı verir” şeklinde bir inanış vardır. Ritmi genellikle 3/4'lüktür ve herkes tarafından bilinen tek bir ezgiyle söylenir. Diğer Kürt bölgelerinde de ritmleri ve ezgileri farklı yayık şarkıları vardır. Ayrıca Keldanilerin yayık şarkısı olan Gudî [yayık] ve Meşkê [yayık] ritm, ezgi ve söz kalıbı olarak benzerlik göstermektedir. Bunun yanı sıra, yine iş şarkısı kategorisinde ele alınabilecek üzüm ezme şarkıları da vardır. Bunlar Keldanîlerde şarap yapmak için çalışırken, Müslüman Kürtlerde ise üzüm şırası yaparken söylenen şarkılardır.
  • Dîwanhanelerde Okunan Şarkılar (Şeşbendî)
Genellikle düğünlerden sonra gece diwanhanelerde okunan, yorumlanması zor, ritmik formu karmaşık yapılardır. Beyitler halinde okunur. Yarı serbest formdadır. Sözlerde bol miktarda “ulama” kullanılır. Yani sessiz harflerle sözler birbirine bağlanır. Makamları çoğunlukla komasızdır. Çevirmeli olarak dörder beşer kişi tarafundan söylenirler. İçeriği, her türlü toplumsal hadiselerdir. Sözleri çok çetrefil olup sadece ezberleyenler tarafından okunur ve anlaşılır. Aslında bunun sebebi sözlerin arasına “–ya” ve “–ha” gibi hecelerle çok fazla ulama yapılarak söylenmesidir. Bu, dîwan türkülerinin daha çok ağır meclislerde, dîwanlarda söylenmesinden kaynaklanır. Heyranok ve şeşbendi formları aynı zamanda Süryanilerde de okunan formlardır. (Hakkari’deki Keldani’lerde de rastlanır.) Ayrıca Uludere Goyan aşiretinde yine bu formla benzerlikler taşıyan ‘bêrûte/bêrîte’ adı verilen bir form da vardır. Düğün akşamında kurulan divanhanede şarkı söyleyenler yan yana diz çöker ya da yere oturur, ellerini yanaklarına koyar ve kafalarını eğerler. Kulaklar da orta parmakla kapatılır. En az iki kişi okur, o kadar kişi de tekrarlar, yani çevirirler.
  • Lorik (Ninniler)
Ninnilerin içeriği her türlü tarihi ya da kişisel olay ve kişi olabilir. Bunlar annelerin dağarcıklarındakini müziklendirerek çocuğuna aktarmasıdır –ki dengbêjlerle asıl işlev benzerliği buradan kaynaklanır. Küçük çocukları sakinleştirmeyi ve sevindirmeyi amaçlamaktadır. Ninnilerin sözleri yumuşak ve sakinleştiricidir.
  • Kürt Merasim Şarkıları
Bu şarkılar, yas veya mutluluğa göre farklı karakterler taşırlar. Bunlar düğün ve yas şarkıları olarak ikiye ayrılırlar. Düğün şarkılarının, gelin ağlaması, gelin anası şarkıları, damat anası şarkıları ve gelin ve damada övgü şarkıları şeklinde değişik kategorileri vardır. Yukarı bu formdan bahsettik. Bunlardan gelin ve damat için söylenen şarkılar Hakkari bölgesinde divanki formunda da okunur. Yas şarkılarının teması ise, ölünün anılması ve ölüden geriye kalan nesile övgü niteliğindedir. Bu şarkılar, daha önce herhangi bir hazırlık olmaksızın okunurlar, yani o esnada yaratılırlar, ağlama ve diyalog şarkılarıdır.
  • Katar
Aslen kervanlarda yani uzun seyahatlerde söylenir. Kervan ve sıra anlamına gelir. Bu açıdan katar, en eski Arap şarkı tarzı olan “huda” ile akrabadır. Katar’da daha çok arzu, özlem, kavuşma ve üzüntü temaları işlenir.
  • Medîha ve Mewlûd
Medihalar, divan ortamında söylenen ve genellikle Hz. Muhammed’e, sahabesine, Hz. Ali’ye ve tarikat şeyhlerine övgülerden oluşan dinî şarkılardır. Kadirîlerde olduğu gibi zikir müziği değildir. Enstrümansız icra edilir. Serbest ritmli olanları tek kişi tarafından, ritmik olanları ise topluca okunur. Makamları halk şarkılarıyla birbirine yakın makamlardır. Bunun sebebi medreselerde kuran makamlarını öğrenen feqîlerin köylerine mela olarak döndüklerinde bu makamları kendi düğün ve divan makamlarıyla kaynaştırması ve bu şekilde yorumlamalarıdır. Mela olanların düğün şarkılarını, şeşbendîleri yorumlamasında da tam tersi bir etki görülür. Bunların da bazılarının makamları medîhalara yaklaşmıştır. Medîhaların bazıları divanlarda, bazıları cenaze defnederken, bazıları tabut taşırken okunmak üzere farklı örnekleri vardır. Ayrıca dinî müzikler kategorisinde incelenmesi gereken diğer bir tür de mewlûd’dür. Mewlûd, Hz. Muhammed’in doğduğu güne dair bir övgü ve güzellemedir. Arapça ve Türkçe’de de olan bu türü Melayê Batêyî Kürtçe yazmıştır. Sözleri anonim olmayan ya da zamanla anonimleşmemiş nadir geleneksel şarkılardan biridir.
DİNÎ MÜZİK GELENEĞİ

a) Yezidi Qewl(söz)leri
- Sadece söze dayalı ve lawje formundakiler
- Kaval ve arbane eşliğinde söylenenler şeklinde ikiye ayrılırlar.
Yezidilerin dinsel törenlerinde müzik ve dansın merkezi bir yeri/önemi vardır. ‘Qewal’ denilen ve hem müzisyen hem de din adamı olan kişiler, gerek Newroz törenlerinde gerekse Yezidilik inancının kurucusu Şeyh Adi Bin Misafir’in (1073-78) türbesine yaptıkları yıllık ziyaretlerde kaval, arbane ve davullarla ayinlere katılırlar, ilahiler ve vecd havası içinde okunan şarkılar söyler, dans ederler. Koçek adı verilen dansçılar da ‘qewal’ın yardımcısı sıfatıyla bu törenlere katılırlar. Nûra Cewarî’ye göre; “Yezidilerde, halk arasında okunan ‘qewl’ tekstleriyle Yezidilerin kutsal kitabı olan ‘Mishefa Reş’ (Kara Kitap)teki qewl tekstleri birbirlerinin varyantlarıdır. Bazı qewl örneklerinin Ortaçağ’a kadar giden karmaşık bir tarihi vardır. Bu da Yezidi Kürtlerin ritüel şarkılarının paganist kültüre dayandığına dair ipuçları vermektedir.”
b) Kadirî Ayin Müzikleri
Kürtlerin İran coğrafyasındaki Sanandaj bölgesinde Şeyh Abdulkadir Geylanî’nin kurduğu tarikatta arbane eşliğinde söylenir, ritüelin tansiyonuna göre yapı sertleşir. Zikir müziğidir.

c) Ortodoks İslâm Müziği
i) Gezgin Din Adamları
Siirt-Bitlis coğrafyasında görülen, yezidi gezgin din adamlarından etkilenerek oluşmuş bir tarz sınıf olan müslüman din adamları, gezerek beyitler okurlar. Bunlar dengbêjler gibi dolaşarak dinî hikâyeler okurlar ve dini örgütleme ve yayma işlevleri vardır.
ii) Medîhalar (Methiyeler) ve Mevlitler
Hz. Muhammed’e güzelleme mahiyetindeki dini sözlerden oluşuyor. Bunları okuyanlar gezgin dervişler değil halktan insanlardır. Genellikle topluca okunur.
d) Şii ve Alevî Kürtler
i) Dersim Alevileri
Genellikle ibadet dilleri Kürtçe olmasına karşın ibadet sırasında okunan şarkıların sözleri ağırlıklı olarak Türkçe’dir. Bunun yanısıra iç Dersim’de Kürtçe’nin Zazakî ve Kurmancî lehçesinde semahlara da rastlanır. Semah sözlerinin ağırlıklı olarak Türkçe olmasının nedenlerinden biri Aleviliğin yerleşmeye başladığı dönemdeki Alevî halk şairlerinin (Pir Sultan, Şah Hatayî vb.) Türkçe yazmış olmaları diğeri ise cumhuriyetin kuruluşundan sonra bu bölgede bilinçli olarak uygulanan devlet politikalarıdır. Alevilik özellikle Dersim’de farklı bir formasyonla belirir. Bu, Anadolu Aleviliğinden farklı olarak Zerdüşt dini ve diğer doğa-tanrıcı dinlere ait ritüelleri yakın zamana kadar koruyabilmiş olmalarından kaynaklanır.
ii) Maraş Alevileri
Bu bölgedeki Alevi Kürtler, Kürtçe’nin Kurmancî lehçesini konuşurlar. Ama semah sözlerinin ağırlığı aynı sebepten dolayı burada da Türkçe’dir. Yine de Kurmancî semahlara da rastlanır. Fırat’ın batısındaki, özelde Binboğalar yöresindeki Alevi Kürt yoğunluklu aşiretler arasında gerek âşıklar ve halk ozanları, gerekse dini törenleri yürüten pirler aracılığıyla gerek din-dışı kilam ve stranlar, gerekse dini ayet ve beyitler sınırlı da olsa bugün de yaşamaktadır.
iii) Ehl-i Hak
İran coğrafyasında rastlanır. Çöğür (bağlama ve cura arası yuvarlak gövdeli bir telli enstrüman), İran’da Kürt Ehl-i Hakçılar tarafından da kullanılıyor. Dilleri Gorani’dir. Ehl-i Hak mensupları da paganizmin en eski ayin biçimlerini sürdürmekte, müzik eşliğinde zikir törenleri ve vecd toplantıları düzenlemektedirler. Müzik aracılığıyla tarikatin sırlarına ereceklerine inanan, hayatında ve ibadetlerinde bütün dini liderlerin müzisyen oldukları, tanbura denilen bağlama türü eşliğinde ve bir merasim tarzıyla ilahiler okudukları bilinmektedir. Dersim Alevilerinin inanç ve törenlerinde de Yezidilik ve Ehl-i Hak öğretisini çağrıştıran motiflere ve ritüel pratiklere rastlanır. Zikr törenlerinde, dervişler kendilerinden geçerek ateş közü üzerinde yürürler. Ehl-i Hak’ı başka gruplardan ayıran en önemli unsur, müziğe ve müziğin temsil ettiği değere ve sembolik olarak yorumlanmasına verilen önemdir. Bu müziğin en belirgen özelliği ise, kutsal ve gizli, çok özel ve özgün bir yapıya sahip olmasıdır.
KÜRT MÜZİĞİNİN DİĞER HALKLARLA ETKİLEŞİMİ
Kürt toplumunun büyük çoğunluğu Sünni Müslüman olmakla birlikte, Yahudileri, Hristiyanları, Êzidileri, (Hakkari bölgesinde güçlü bir etkileşime neden olan Keldani ve Nasturiler) Kürt Alevileri, Kürtleşmiş Türkleri, öteki mezhepleri (Kadirileri, Nakşibendileri, Ehl-i Hakçıları) de kapsar. Ayrıca, dil bakımından farklı lehçeler kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu sosyal ve kültürel çeşitlilik/zenginlik hem Kürtlerin yaşadığı bölgeler arası hem de komşu halklar arası etkileşime açık bir durum arz eder. Kürt müziğinde bu karşılıklı etkileşimin izlerini görmek zor değildir.
Kürt müziğinin homojen bir yapıya sahip olmadığını, bölgelere göre farklılıklar gösterdiğini söylemiştik. Bu farklılığın bir sebebi o bölgelerdeki Kürtlerin yaşadıkları farklı coğrafi koşullar ve bu coğrafi koşulların getirdiği farklı hayat biçimleriyse; diğer sebebi de mutlaka o bölgelerin komşu oldukları diğer halkların müzikleriyle etkileşmesidir.
Saydığımız müzikal formların melodik ve sözsel analizlerine, makam-ayak yapılarına, söyleyiş üsluplarına ve enstrüman kullanımına baktığımızda Kürt müziğinin bulunduğu coğrafya itibari ile komşu birçok halkın müzikleri ile etkileşim içinde olduğu görülecektir. Ve bu yüzden, aslında bu çalışmanın bir ileriki aşaması bütün Mezopotamya ve Anadolu’yu içine alan daha geniş bir coğrafyanın müzikal ve sosyo-kültürel bir analizidir. Mezopotamya coğrafyasına baktığımızda içiçe yaşayan halkların kültürel yönlerinin birbirleri ile oldukça ilişkili olduğunu görüyoruz. Bu anlamda müzik yapısına baktığımız zaman Kürtlerin tüm Ortadoğu’ya kendi müziklerinden bazı örnekler verdiğini ve Ortadoğu’dan da gerek saz olarak gerek diğer konularda bazı şeyler aldığını görüyoruz.
Örneğin Hakkari; Êzîdîlik, Nasturilik ve Keldanilik gibi İslam dışı inançların yanı sıra, bölgedeki medreselerin merkezî etkiden uzak olması sebebiyle heterodoks sayılabilecek İslam mezheplerinin de yeşerdiği bir mekân olabilmiştir. Dolayısıyla buradaki kültürel çeşitlilik ve zenginlik bölgedeki Kürt müziğini çok etkilemiştir.
Bu etkileşimin yanı sıra diğer bölgelerle de ortak şarkı ve formlardan söz edilebilir. Bahdînan bölgesinde bulunan Duhok’ta ‘şeşbendî’ye benzer formlara rastlanması; Xelef adlı şarkının Botan’da ‘Ez Xelefê Botîme’ [Ben Botan’lı Xelef’im], Hakkari’de ise ‘Ez Xelefê Hekarîme’ [Ben Hakkari’li Xelef’im] şeklinde okunması; Cizre, Şırnak ve Eruh’ta da ‘heyranok’a benzeyen ama daha gergin bir ses kullanımı ve daha fazla ses atlamasının kullanıldığı şarkıların olması; Seydik adlı şarkının Hakkari’de ve Eruh’ta aynı sözler ve farklı ezgiyle okunması, bölgelerarası etkileşime örnek olarak verilebilir. Ayrıca Uludere Goyan aşiretinin düğün ve divanhane şarkılarının bir kısmı Şırnak’ta da oldukça yakın bir biçimde icra edilir.

a) Süryani-Keldani-Nasturi Müziği ile Etkileşim
i) Hakkari, Şırnak ve Cizre coğrafyasında Keldani ve Nasturilerin makam ve söyleyiş üslubuna etkisi vardır.
Hakkari’de Kürtlerle Nasturilerin uzun süre bir arada yaşamalarının, birbirlerinin düğünlerine gitmelerinin ve birlikte müzik icra etmelerinin bu iki halk arasında belirli bir müzikal etkileşim yarattığı bazı geleneksel şarkılardan anlaşılmaktadır. Nasturilerin geleneksel kayıtlarına ulaşamamakla beraber divanhanede söylenen iki dilli [Kürtçe-Süryanice] divan şarkıları, ritmik formu ve ezgi kalıbı aynı denecek kadar benzeyen Süryanice ve Kürtçe yayık şarkıları bu konuda önemli ipuçları vermektedir.
ii) Diyarbakır-Urfa gibi yerlerde şehir müziğinde etkileşim görülebilir.
b) Fars ve Azerî Müziği ile Etkileşim
Özellikle enstrümantasyon, enstrüman kullanımı ve çeşitliliği, makam ve vokal kullanımı açısından bir etkileşimden bahsedebiliriz.

c) Ermeni Müziği ile Etkileşim
i) Serhat Bölgesinde “dîlok” tarzı içine giren govend ve ağır govendlerde Ermenilerin gorani formu ile etkileşim vardır.
ii) Diyarbakır, Elazığ, Harput şehir müziklerinde önemli bir etkileşim vardır. Dersim ve Harput dolaylarında rastlanan klarinet ve keman kullanımı da Ermenilerden geldiği söylenir.
d) Çingenelerin Kürt Müziğindeki Yeri
Kürdistan’da diloklardaki davul-zurna çalgıcılarının birçoğu Mıtrıptır (Kürtçede çingenelere verilen isim Mıtrıp’tır). Bazı istisnalar hariç, Kürtlerde bu enstrümanları aşîr, yani aşiret mensubu (asil) Kürtlerin çalması ayıp karşılanır. Buradaki mıtrıplar zaman içinde asimile olup Kürtleşmişlerdir. Sadece Kürtleri değil, Ortadoğu, Balkanlar ve Anadolu’daki bütün halkların müziklerini etkilemişlerdir.

e) Arap Müziği ile EtkileşimCumhuriyetten önce, medreselerde Kuran makamlarının öğrenilmesi için “tilavet” dersleri verilirdi. (Medresa Sor, Doğu Beyazıt Medresesi) Kürdistan’da medreseler ve sufi tarikatlar aynı zamanda Kürt dili ve edebiyatının da yeşerdiği mekânlardı. Temel öğretim dili olan Arapça’nın yanı sıra Farsça ve Kürtçe de eğitim yapılırdı. Silvan, Diyarbakır gibi ortodoks İslam kültürünün hakim olduğu medreselerden farklı bir müfredata sahip olan Hakkari medreselerinden Elî Herîrî [1009-1078], Ehmedê Xanî, Melayê Batêyî [1417-1491], Feqîyê Teyran [1375], Pertev Begê Hekkarî [18. yy] gibi birçok Kürt şairi ve edebiyatçısı çıkmış, burası Kürt edebiyatının yeşerdiği yerlerden bir olmuştur. Özellikle 14. ve 19. yüzyıllar arasında bu bölgede bir çok Kürtçe edebi eser üretilmiştir. Bu medreselerde İslam öğretisini içeren kitapların yanı sıra Ehmedê Xanî’nin Nûbihar’ı; Melayê Batêyî’nin Mewlûd’ü gibi 6 tane Kürtçe eser de okutulurdu. Ayrıca müzik dersleri de [tilavet] verilirdi.
Kuran’da kullanılan makamlar-seyirler Arap menşelidir. Bu makamların Kürt müziği üzerinde etkileri de kaçınılmazdır. Diğer halkların kendi gelenek ve görenekleri çerçevesinde ritim açısından, gırtlak açısından ve diğer duygu-düşüncelerin anlatımı ve müziğe yansıması açısından belirli farklılıklar göstermektedir. Örneğin Arap halkının kullanmış olduğu düyek usulü, yani 8/8’liğin bir şekli olan düyek usülünün Kürt müziğine Araplardan geçtiği söylenir. Yine bir sekizli aralığın eşit olmayan 17 aralığa bölünmesini esas alan sistem Türkler, Farslar, Araplar ve Pakistanlılara kadar bu bölgede birçok halk tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca enstrümantasyon ve enstrüman kullanım biçiminde etkilerden bahsedebiliriz. Soran ve Bahdinan bölgesinde ve Bağdat Radyosu kayıtlarında bu etkiye rastlanır.