Pages

26 Temmuz 2012 Perşembe

1 İlker Başbuğ'un 'dinsel cemaatler' meselesi


İlker Başbuğ’un Harp Akademileri’nde yaptığı konuşma önümüzdeki günlerde çok tartışılacak. Başbuğ’un konuşması üzerinde oldukça özenle çalışılmış bir söylev özelliği taşıyor.
 
Başbuğ’un konuşma metni pek çok siyaset bilimci, felsefeci, sosyoloğa atıfta bulunuyordu. Metnin içerisinde Samuel HUNTINGTON, Morris JANOWITZ , Eliot COHEN, Max Weber, Chaim Kaufmann, Raymond Aron gibi sosyal bilimcilere referanslar vardı.

Metnin üç temel başlıkta vurgulu olduğu söylenebilir:

Ordu ve demokratik sistem
Kürt sorunu
İslami cemaatler

Başbuğ, her şeyden önce sivil iradeye saygılı olduklarını ifade etti. Kendilerinin demokratik kurullar aracılığı ile sivil dünyaya güvenlik sorunlarını iletmekle yükümlü olduklarının altını çizdi. Bu anlamda Başbuğ, siyasetin içinde değiliz dedi. Başbuğ sözleri ile o sırada yaptığı konuşmanın siyasete müdahale değil, demokratik teamüller için görüş aktarımı olduğunu ifade etmiş oldu.

Kürt Sorunu
Başbuğ’un konuşmasının belki de en can alıcı bölümü Kürt meselesi üzerineydi. Bu konuda oldukça hassas bir dil kullandı. Son dönemde Obama’nın gelişi ve Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler ile gündeme gelen Kürt sorununda açılım beklentisine ordu cephesinden yanıt vermiş oldu.

Başbuğ’un konuşmasında bu anlamdan çıkan ordunun Kürt meselesinde çözüme karşı olmadığı idi. Ancak bu konudaki olurlar ve olmazlar da metnin içinde ifade edilmişti.

Başbuğ’un modern toplumda birincil ve ikincil kimliklerden söz etmesinden  çıkan sonuç Kürt sorununa yurttaşlık çözümü içinde karşı olmadıklarıydı. Birincil kimliği birleştirici bir yurttaşlık kimliği olarak açıklarken, ikincil kimliği kültürel aidiyet ile açıkladı. Birincil kimliği siyasal yapı içerisinde değişmez ve tek olarak ele alan, bu alanda üniter yapıya bağlılık şartı koyan Başbuğ bu anlamda Kürt sorununa siyasi çözüme de karşı olduklarını ifade etmiş oldu.

Ancak ikincil kimliklerde tam bir özgürlükten bahsetti. Bu anlamda kültürel özgürlüğün kendileri için sorun teşkil etmediğini ifade etmiş oldu. Eğer Başbuğ’un konuşması referans alınarak Kürt açılımı yapılacaksa bunun daha çok kültürel ve sosyal bir açılım olacağı söylenebilir.

Başbuğ terörün yayılmasına neden olan sosyal yapının çözümü beklentisini açıklarken, ekonomik açılımların gerekliliğini de vurguladı. Konuşmada dikkat çekici noktalardan biri de çocukları dağda olan aileleri anlamak üzerineydi.  Bu konuyla ilgili olarak, teröristlerin kriminal suçlular olduklarını da vurguladı ve “bizim için, teröristleri sağ yakalamak, onları her kriminal suçlu gibi adaletin karşısına çıkarmak önemlidir” dedi.

İslami Cemaatler
Başbuğ’un önemle altını çizdiği diğer bir mesele ise İslami cemaatlerdi. Başbuğ dine karşı olmadıklarını, insanların dinini yaşama özgürlüğüne saygı duyduklarını ifade etti. İlker Başbuğ, konuşmasında askerlik mesleği içerisinde kullanılan “şehit” ve “peygamber ocağı” gibi ifadeleri hatırlatarak ordunun halk için kutsallardan biri olduğunu hatırlattı.

Ancak Başbuğ, dini cemaatlerin yaşanan dini, ekonomik ve siyasi nedenlerle manipüle ettiğini anlattı. Bu noktada cemaatlerin tek tip bir toplum projesi ile ortaya çıktığını hatırlattı. Bunun Weber’den verdiği örnekle liberalizme de aykırı olduğunu söyleyen Başbuğ şöyle konuştu: “Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonrada sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar.” Başbuğ’un bu sözleri, özellikle Fethullah Gülen cemaatinden duyulan rahatsızlık olarak yorumlandı.

Sonuç
Başbuğ’un konuşmasındaki alt metinler okunduğunda “Kürt Sorununa siyasal değil, sosyal ve kültürel çözüm” ve “cemaatlerin toplumsallaşmasından duyulan rahatsızlık” dikkat çekti.
Başbuğ’un felsefi olarak aydınlanmacı bir liberal bir felsefeye sık sık atıfta bulunması da dikkat çekti. Bu anlamda aydınlanmacı liberalizmin ferdiyetçiliğini savunan Başbuğ, tarikatları ve etnisitenin egemenliğini savunan neo liberaller ile farkını da ortaya koymuş oldu.
Üslup olarak oldukça yumuşak, diyaloğa açık bir dil kullandı. Bu anlamda Başbuğ’dan Ergenekon operasyonunun yarattığı psikoloji ile sert bir çıkış bekleyenler hayal kırıklığına uğradı.
Odatv.com

0 Pensilvanya'da "Gülen" bir sürgün

Houston'daki "Türkçe Olimpiyatı"nın ardından New York'a döndük. Döner dönmez de Bugün Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Genel Yayın YönetmeniErhan Başyurt ve rehberimiz Muharrem Atlığ'la Pensilvanya'ya doğru yola çıktık...
Pensilvanya ABD'nin 50 eyaletinden biri... İlk anayasanın yazıldığı eyalet olması ve daha sınırda " Bağımsızlık" vurgusuna dikkat çekilmesi önemli olduğunu da gösteriyor.
Son on yıldır bizim ülke insanları için de önemli. Çünkü Fethullah Gülen orada adeta bir sürgün hayatı yaşıyor.
Bu nedenle Anadolu'dan, hatta dünyanın farklı coğrafyalarından binlerce insan Pensilvanya'ya akın ediyor.
Daha yola çıkarken oraya "kamp" denildiğini öğreniyorum. Belli ki çok sayıda insan geliyor, hatta orada kalıyor ki böyle niteleniyor.
Bir süre sonra namaz kılmak isteyen arkadaşlar için New Jersey'de ağırlıkla Türklerin yaşadığı bir semtteki "Ulu Cami" nin önünde duruyoruz.
Çevre ağırlıkla Türk işletmeleriyle dolu... İstanbul Market, Konya Etli Pide gibi... Biz de New Jersey'de Konya'nın etli pidesini yiyip yeniden yola çıkıyoruz.
Yaklaşık 1 saat sonra ormanlık bir yola sapıyoruz. Çok sürmeden rehberimiz"kampa yaklaşıyoruz" diyor.
Çevrede tek tek villa türü binalar ağırlıkta. Çok sürmeden de Saylorsburg yazan levha çıkıyor karşımıza... 
"İşte geldik..." diyor rehberimiz.
Dikkatle çevreye bakıyorum. Önümüzde çift kanatlı elektronik bir demir kapı ve birkaç görevlinin olduğu bir kulübe var. 

Türkiye'yi hatırlatıyor 
Biraz bekliyoruz. Çevrede güvenlik kameraları olduğu söyleniyor. Kar yağmıyor ama sert soğuk insanı çarpıyor. Ve demir kapı açılıyor. Tam içeri girecekken güvenlik nedeniyle cep telefonlarımız alınıyor.
Yaklaşık iki saat sonra Pensilvanya Eyaleti'nin her yanı ormanlık bölgesinde içinde Türkiyeli bir kanaat önderinin, bir sivil toplum liderinin veya küçümsenerek söylenen " Taşralı Bir İmam" ın ne derseniz deyin, sürgün hayatına mahkûm edildiği "kamp" tayız.
Doğru o geceyi geçireceğimiz villaya gidiyoruz. İçeri girdiğimde hiçbir şey yabancı gelmiyor bana. Ayakkabıların çıkartılıp konulduğu dolap, salon ve odalara konulan, yatak olmaya uygun kanepeler ve duvarlarda Fethullah Gülen sözleri...
Her şey Türkiye'yi hatırlatıyor...
Geceyi orda geçiyoruz.
Kahvaltıda Fethullah Gülen Hoca'yla buluşacağız. Sabah sekiz gibi kaldığımız villadan çıkıyoruz.
Kar hafif hafif yağıyor. Ana binaya doğru yürüyoruz. Çevreye bakıyorum... Müthiş güzel ormanlık bir alan. Tam ortalarda büyük bir inşaat sürüyor. Yeni merkez bina olduğu söyleniyor. Anlaşılan bu kampa kalıcı gözüyle bakılıyor.
Onun çevresinde de Türkiye'den ve başka bölgelerden gelen insanların kaldığı ikiüç katlı çok sayıda villa var.
Sonradan öğreniyorum, her gün yaklaşık 30-40 kişi bu villalarda misafir ediliyor. 
Biraz yürüdükten sonra ana binaya giriyoruz. İçerisi bir hayli kalabalık. Bir yanda gençler mutfaktan kahvaltılıkları masalara taşıyor. Misafirler ise ayakta üç beş kişilik kümeler halinde ve sessizce bekliyorlar. 

Gurbet yaşlandırmış 
Hem kahvaltı salonunu hem de insanların kümelendiği ara bölmeyi geziyorum. İki ayrı yere, Fethullah Gülen'e dünyanın dört bir yanından getirilen hediyelerin sergilendiği cam bölmeler yapılmış...
Bir yerde Anadolu'dan gönderilen el yapımı bir kağnı arabası, bir başka bölümde bir tank...
Biri Kosova'dan gelmiş öteki Azerbaycan'dan, Mısır'dan... Simgesel, küçük yerel hediyeler...
Biz de, kalabalık da Fethullah Gülen'in kahvaltıya inmesini bekliyoruz. Ve saat 8 civarında hoca bulunduğumuz alana doğru geliyor...
Yürümekte biraz zorlandığı hemen fark ediliyor.
Tam on yıl önce SabahAtv'nin İkitelli binasında yakından gördüğüm Fethullah Hoca'yı yıllar ve gurbet bir hayli yaşlandırmış...
Karşısındaki insana incelikle ilgi gösteren, mütevazılığıyla insanı etkileyen Gülen Hoca, tek tek elimizi sıktıktan sonra kahvaltı salonuna geçiyoruz.
Biz gazetecileri yakınına oturtuyor.
Ve kahvaltı başlıyor.
Derin bir sessizlik hâkim salona. Sadece çatal bıçak ve çay yetiştirmeye çalışan gençlerin ayak sesleri hissediliyor.
Bir süre hiç kimse konuşmadan kahvaltısını yapıyor.
Bu sessizliği Hoca'nın ilaçları ve çay üzerine söyledikleri bozuyor ve bizim merakla beklediğimiz sohbet başlıyor. Bu sohbet biraz da biz üç gazetecinin soruları ekseninde gelişiyor. 
Çok derine inmeden, pek çok konuda gelişen bir sohbet söz konusu. O sohbetin içinde yerel seçimler de, Ergenekon dava süreci de, GATA'ya yatay geçiş yapanlar da, Demirel ve Cindoruk da, Neoconlara karşı Neoosmanlılar yaklaşımı da var.
Dipnot : Sabah Gazetesi Yazarı - MAHMUT ÖVÜR
Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür Cüneyt Özdemir tarafından sunulan 5N1K Programı'na katıldı. Mahmut Övür, Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmesinde Ergenekon davası, Ak Parti, Yerel seçimler ve AB'ye ilişkin sorularına aldığı cevapları anlatıyor. 

0 Teksas'ta Fethullah Gülen'in ne işi var?

 Sahnede çok güzel genç bir kız; Adı Juliana ... Şarkısını söylemeden önce şöyle diyor: 

"Sizlere El Paso'dan kucak dolusu sevgiler getirdim..." 
El Paso nere, Türkiye nere... 
Meksika sınırındaki El Paso'lu Juliana Cuartes bu sözleri Houston'da Türkçe söylüyor. Sonra da "Kızım Diyor" u söylemeye başlıyor hüzünlü ve buğulu sesiyle: "Ben ne zaman bir of çeksem hatırıma annem geliyor..." 
Onu San Antoniolu, Dallaslı, Houstonlu diğer çocuklar izliyor. 
Kimi Necip Fazıl'dan, Ömer Lütfü Mete'den şiir okuyor, kimi Gesi Bağları'nı söylüyor, kimileri de Silifke'nin kaşıklı halk oyunlarını oynuyor.
Fethullah Gülen Hareketi'nin içinde yer alan Cosmos Vakfı tarafından Teksas Eyaleti'nin Houston kentinde düzenlenen "Türkçe Olimpiyatı"ndayız. 
Türkiye'ye dünyanın dört bir yanından konuk gelen farklı renklerden, farklı din ve dillerden çocukların Türkçe konuşmalarına az çok aşinayız.
Ama aynı şeyi Türkiye'nin 10 bin kilometre uzağında, ABD'nin Houston şehrinde izlemek gerçekten ilginç ve bir o kadar da etkileyici.
Burada sadece sahneye çıkan o çocuklar yok. Onları izlemeye gelen aileleri de var.
Etkinlik boyunca coşku ve sempatiyle Türkçe şiir okuyan, şarkı söyleyen, çocukları izleyip alkışladılar.
Siyah, beyaz, Hispanik, Asyalı tüm Amerikalılar oradaydı.
Ve hepsinin kafasında yeni bir Türkiye imajı doğuyordu.
Bunu en iyi biçimde seçimle gelen bölge vali yardımcısı Judge Ed Emmett ifade etti: 
"Yıllar önce bir garsondan Türkiye adını duymuştum. Ama şimdi çok daha fazla insan tanıyor ve Türkiye'yi biliyorum. Bu etkinliklerle Amerika çok kültürlü bir yapıya kavuşuyor." 

Türkiye'yi duyunca şaşırmıyorlar 
15-20 yıl önce böyle bir olasılıktan söz edilse kimse inanmazdı.
O dönemlerde onlar bizi hiç tanımıyor, biz ise daha çok Hollywood'un kovboy filmlerinden, Türkiye'yi kasıp kavuran Ceyar'lı Dallas dizisinden, Bush'un memleketi olmasından ya da rahmetli Turgut Özal'ın kalp ameliyatından Houston'u biliyorduk, biraz da Teksas'tan haberdardık.
Peki ya şimdi? 
Şimdi Houston'da, Dallas veya El Paso'da Türkiye dediğinizde en azından kent merkezlerinde artık kimse dönüp yüzünüze şaşkın şaşkın bakmıyor. 
Hatta alışveriş merkezlerine sorsanız çok rahat biçimde birkaç Türkiyeliyi bulma şansınız bile var.
Ama daha önemlisi Fethullah Gülen Hareketi içinde yer alan vakıfların Teksas'ın dört büyük şehrinde kurdukları okullar gerçeği... 

Gönüllü Türkiye reklamı 
O okullarda yaklaşık 8 bin öğrenci eğitim görüyor.
Onlarca Türk öğretmen bu okullarda görev yapıyor. Ve her biri birer gönüllü reklamcı gibi Türkiye'yi dünyaya tanıtıyor.
Bu durumda dünyanın bir ucu Teksas'ta okullar açmanın ne anlama geldiği açık değil mi? 
Daha önce de bu okulları ziyaret eden biri olarak her defasında hep aynı sorunun cevabını aradım: 
"Acaba Türkiye'de bu okullarda nasıl bir eğitim verildiğini ve Türkiye'ye hizmet edildiğini görecek bir devletaklı yok mu?" 
Çünkü o okullara girdiğinizde iki şey hiç değişmiyor: Biri o ülkenin bayrağının yanında bir Türk bayrağı, diğeri de resmi diller yanında Türkçenin seçmeli ders olarak okutulması...
Bu okullar, farklı diller, dinler, renkler ve kıtalar arasında tam bir barış köprüsü kuruyor. 
Ve ortaya yavaş yavaş da olsa "Küresel çağın barış çocukları" çıkıyor. Bu çaba sadece alkışlanır.

Dipnot : Sabah Gazetesi Yazarı - MAHMUT ÖVÜR