Pages

8 Aralık 2012 Cumartesi

0 Hanefi AVCI - Haliç'te Yaşayan Simonlar

Resim


Hanefi AVCI - Haliç'te Yaşayan Simonlar - Dün Devlet Bugün Cemaat

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı kaleme aldığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitapta, çarpıcı bilgiler verdi. Ergenekon, Danıştay saldırısı, Balyoz davası, Polis teşkilatının içinde Gülen cemeatinin örgütlenmesi ve yasadışı dinlemeler….
Avcı, “Tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin” diyor. Cemaatin nerede yaşadışı dinleme yaptığını da açıklıyor hatta adres veriyor: İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi.

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı “Haliç’te yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı 600 sayfalık kitabıyla çarpıcı bilgiler açıkladı.

Eski İstihbarat Daire Başkanı Avcı, Fethullah Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini yazdı. Kitabında telefonlarının dinlemeye alındığını, komployu fark edince İçişleri Bakanı’na şikâyette bulunduğu anlatan Avcı, tüm yaşananları Başbakan’ın Başdanışmanına anlattığını, aradan zaman geçmesine rağmen harekete geçildiğini görmeyince kitap yazmaya karar verdiğini ifade etti.

Avcı, cemaate bağlı polislerin ve savcıların, fethullahçıların amaçlarına göre davrandığını belirtirken, Emniyet’in de cemaate bağlı imamlar tarafından yönetildiğini yazdı. Hanefi Avcı, Emniyet, yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Fethullahçı yapılanma sorununun çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Görev yaptığı Mersin, Diyarbakır, İstanbul, Ankara, Edirne ve Eskişehir’de yaşadığı olayları anlatan Avcı, Danıştay saldırısı, Hrant Dink, Rahip Santaro cinayetleri ve Malatya Zirve Yayınevi katliamının yanında Ergenekon davasıyla ilgili de görüşlerini aktardı.

Avcı, kitabında “Danıştay saldırısı ciddi bir delile dayanmadan Ergenekon’a bağlandı” derken, Ergenekon’un eylemleri konusunda hiçbir ciddi emarenin olmadığını söyledi.

Avcı, bütün bu davalara nasıl bakıyor:

“Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net olarak yanlış ve mantıksızdır: PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekon’un yönettiği iddiası yanlıştır. Böyle bir şeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim. Danıştay 2. Dairesi’ne yapılan saldırı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen bugünkü faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır.
Geçmişte Türkiye’de meydana gelen pek çok olayın Ergenekon örgütü tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları aydınlatmak değil, Ergenekon’la irtibatlandırmak olduğu açıkça ortadadır.”

Kitabında cemaat faliyetleriyle ilgili oldukça çarpıcı bilgiler veren Avcı, “tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin.” diyor.
Avcı’nın kaleminden cemaatin faaliyetleri şöyle anlatılıyor:

Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir, onlardan bilgi alan da onlar adına konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcı numarasını artık kimse yutmasın. Bu işler emniyet ya da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin plan ve programı çerçevesinde cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor. Bazı internet siteleri basın ve yayın hizmeti değil cemaatin propagandasını yapıyor. Büyük illerin Emniyet Müdürleri ve valiler bilsinler ki emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaat imamını amir olarak kabul ediyorlar. Hatta etrafları cemaat mensubu müdür ve amirler tarafından sarılmış durumda. … Bu durumun farkındalar ve kısmen biliyorlar ama bilmiyor gibi davranıyorlar. Bazı operasyonları kendileri değil, cemaat yanlısı polisler ile cemaat yanlısı savcılar cemaat imamlarının talimatları ile yürütüyorlar.

Avcı Cemaatin soruşturma ve operasyonlarda etkisini de şu cümlelerle anlatıyor:

“Olay bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler. İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkça gözükmektedir. Özel yetkili savcılar tarafından bu iller dışında gözaltına alınan ya da aranan kişiler hakkında karar çıkarmadan önce kimlik, iş ve ev adresleri gibi bilgilere ihtiyaç vardır. Normalde bu bilgiler o illerin savcıları veya çok uygun olmasa da Emniyet Müdürlükleri üzerinden resmi yazışma yoluyla temin edilmesi gerekirken, bugüne kadar hiçbir yazışma yapılmamıştır. O halde bu bilgiler nasıl temin edilmiştir?”

Hukuksuz dinleme ve izlemelerin olduğunu da açıklayan Avcı bunların adresini de veriyor.

“Kozmik odalarda birkaç gün süren aramalar yapıldı. Burada hangi şüphe ve delil vardı, hangi iddialar üzerine buralar arandı? Şimdi ben açıkça adres veriyorum, hukuksuz dinleme ve izlemeler var, bunları dilekçemde belirttim. İstihbarat Dairesi’nde cemaatin özel cihazları, elde ettikleri her türlü kanunsuz dinleme materyalleri mevcuttur, buralar neden aranmaz? Kozmik odanın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı, burada da ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de söylüyorum. İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden denetlenemez? İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, demirbaşa kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddüdüm yoktur.”

Avcı bütün bunlara karşı neler yapılması gerektiğini de söylüyor:

“Maalesef bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Bir anlamda Fethullah Hoca’nın insafına kalınmıştır. Ama öncelikle şunların yapılması gerekir: İstihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalıdır. Polis, Jandarma ve MİT teşkilatının vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir.
Özel Yetkili mahkemelerin tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve başta il savcılarını ve diğer savcı ve hâkimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.”

Kendisinin bile telefonlarının dinlendiğini belirten Avcı, kurulan komployu Başbakan’ın Başdanışmanına şikâyet ettiğini ancak hiçbir sonuç alamadığını vurguluyor.


Burdan İndirebilirsinizhttp://d01.megashares.com/index.php?d01=iB0lcxl

0 Fransa’nın Cezayir Soykırımı


  • Bu yapım, 1945-1963 yıllarında Cezayir’de Fransız emperyalizminin, sistematik ve organize olarak 1.5 milyon Müslüman Arabı katlederek gerçekleştirdiği, üstü örtülmüş bir soykırımın, gizli tutulan çarpıcı görsel belgelerini ve kanıtlarını sunmaktadır.

  • Attila Hakan Ganimgil tarafından hazırlanan bu belgesel, Fransa’nın Cezayir’deki, katliamlarının, toplu tecavüzlerin, infazların, işkencelerin, toplama kamplarının gerçek filmleri, fotoğrafları, tanıkları ve itirafları ile yaşanan soykırımı tüm yönüyle belgelemektedir..

  • Bu belgesel, Cezayir soykırımının, gizlenen tüm belgelerini ve yönlerini, trajik görüntüleriyle gün ışığına çıkarmaktadır.
Resim

0 Ergenekon iddanamesinin tam metni

24 Kasım 2012 Cumartesi

0 Fethullah Gülen’den 'Onur’ Ödülü Alanlar ve Verenler


Hoşgörü Ödülleri ve Hoşgörü Yılının Taç Gecesi…
Fethullah Gülen’in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan ‘onur’ yüklemesinde bulunanlar!.. Yıl:2006
Hoşgörü Ödülleri ve Hoşgörü Yılının Taç Gecesi
Sevgi ve hoşgörü toplumu oluşturma yolunda büyük atılımlar yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı önceki gece büyük bir organizasyona daha imza attı. İstanbul Çırağan Sarayı’nda düzenlenen törenle “hoşgörü 1995 Ödülleri” sahiplerini buldu. Samanyolu Televizyonu töreni canlı olarak yayınlayarak salonda esen kardeşlik havasını milyonlara teneffüs ettirdi
Hoşgörünün Davetine İcabet
Çırağan Sarayı’nın büyük salonu, hoşgörünün davetine icabet eden değişik kesimlerden çok sayıda seçkin simayla dolup taştı. Bilim adamları, siyasetçiler, mülki ve idari erkan temsilcileri, sanatçılar, sporcular, medya mensupları, işadamları, sivil kuruluş önderleri ve temsilcileriyle toplumsal mozaiğin bütün tasları örnek bir uyum ve dostluk içinde bir araya gelmişti
Örnek Kardeşlik Platformu
Yıllar yılı suni ayrımlarla birbirine düşman olan, konuşarak halledilebilecek meselelerin üzerine hiddet ve şiddetle giden, milli ve manevi köklerimizden gelen sevgi ve hoşgörü kültürüne yabancı kalan toplumumuz, önceki gece adeta bir inkılap gerçekleştirerek, bütün insanlığa örnek olabilecek bir kardeşlik platformu oluşturdu. Latif Erdoğan (Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı): hoşgörü adına söylenecek her şeyi, gördüğümüz bu tablo söylüyor. Hz. Mevlana “Öfkelenme” diyor senin güzelliklerin hiçbir şeyle saklanacak gibi değil. İnsandaki bu mahiyeti gördükten sonra her halde her insani sevmek bir vecibe bir vazifedir. Hoşgörüde dengeyi de Efendimiz söylüyor: “Sevdiğini bir dereceye kadar sev. Belki bir gün düşmanın olur; düşmanına da bir dereceye kadar düşmanlık yap. Belki bir gün sevgilin ve dostun olur.” Bu denge içinde hoşgörüyü dengeleyip topluma taşıyabilmek bütün emelimiz arzumuz.
Rıza Akçalı (Çevre eski Bakanı):hoşgörü toplumumuzun, dünyanın arzuladığı, istediği ve ulaşmaya çalıştığı bir kavram. Sevgi ve aşk kainatın yaratılısının en önemli sebebi. Sevginin, aşkın olduğu yerde mutlaka hoşgörüyü de görmemiz, onu yanına koymamız, paylaşmayı uzlaşmayı onunla beraber düşünmemiz halinde bir anlam taşıyor. Dolayısıyla kainatın esas yaratılış gayesine ulaşmada hoşgörü önemli bir vasıta. ”Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü” özdeyişi de benzer bir anlayışı, o insan denen harika mahlukun her türlü yaşantısında ibret alınacak taraflarının olduğunu ortaya koyan bir unsur. Artık sınırların kalktığı, dünyanın tek olmaya doğru adim attığı bir dönemde hoşgörünün barisin ve uzlaşmanın başlangıcı olduğu noktasından hareket edersek çok anlamlı bulduğumuzu ifade ediyorum. Bu çerçeve içerisinde bu ödül töreninin Türkiye’den başlayarak bütün dünyaya bu hoşgörüyü taşıyan halkanın başlangıcı olmasını Allah’tan diliyorum.
Hamdi Üçpınarlar (Çevre Bakanı): Dünya üzerinde yasayan insanların bana göre iki şeye dikkat etmesi gerekiyor. Birincisi başka bir dünya olmadığına göre bu dünya üzerinde yasayan insanların birbirine hoşgörülü davranması. İkincisi de bu dünyayı tertemiz tutabilmek için çevre konusunda o derece hassas olunmalı.
Mehmet Nuri Yılmaz (Diyanet İsleri Başkanı): Bu alemde herkes olacaktır. Bu Cenabı Hakkın iradesinin bir tecellisidir. Bu alem zıtlıklar alemidir. Bu dünyada iyilikler de vardır, kötülükler de vardır. Bu alemde bütün bu zıtlıklar içerisinde bir vahdet vardır, birlik vardır. Çokluk zehiri ile vahdet şekeri karıştırılarak macun haline getirilmeli ve o şekilde yemeli. İste hoşgörü bu demektir. Çokluk zehirine vahdet sekerini katip yemek.
Abdullah Gül (RP Milletvekili): Hoşgörüye en iyi örnek kendi tarihimizde vardır. İslam ve Osmanlı toplumlarında vardır. Türkiye’nin su anda böyle bir ortama ihtiyacı vardır.
Muhsin Yazıcıoğlu (Sivas Milletvekili): Kinin ve nefretin geliştiği dönemde bütün insanların Hoşgörüye muhtaç olduğuna inanıyorum. Bütün insanlık Mevlana’yı, Yunus’u keşfetmeye çalışıyor. Mevlana’yı ve Yunus’u çıkaran asil kaynağı keşfetmek gerekiyor. Bu toplantının o kaynağa vesile olmasını ümit ediyorum.
Namık Kemal Zeybek (DYP İstanbul Milletvekili ):hoşgörü en güzel ifadesini bizim kültürümüzde buluyor. UNESCO’ya 1992 yılının Mevlana hoşgörü yılı olması için müracaat ettik. Ama bu 1996′da hoşgörü yılı olarak gerçekleşti.
Ertuğrul Günay (Eski Milletvekili): UNESCO 1995′i hoşgörü yılı olarak ilan ederken, BM kendi ezikliğinin itirafını yapıyordu. Bunu kamufle etmeye çalışarak 1995′i hoşgörü yılı olarak ilan etti.
Necla Akben (Sanatçı) : Bundan birkaç yıl evvel dünya dostluk yılı ilan edilmişti. Yunus Emre, böyle bir dostluğu dünyaya kabul ettirdi. Onun deyimiyle: Gelin birlik olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz. hoşgörü ve sevgi şairi Hüdai ise bir şiirinde: Faydası olmayan bahardan yazdan, Yüce dağ başının kişi makbuldür, Cahilin yaptığı sohbetten sözden, Alimin hayali düşü makbuldür, Lokma yeme muhanetin elinden, kurtulamazsın sonra acı dilinden, Namertlerin kaymağından balından, Merdin kuru yavan asi makbuldür, Hüdai söyler incecikten, Hal ehli olmayan ne bilir halden, Bilgisiz görgüsüz ,duygusuz hoşgörüsüz kuldan, Ölülerin mezar taşı makbuldür.
Recep Tayyip Erdoğan (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı):Bu hoşgörü yılında beş tane ilke söylüyorum: Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz; zorlaştırmayınız kolaylaştırınız; korkutucu olmayınız, müjdeleyici olunuz; yargılayıcı olmayınız, bağışlayıcı olunuz; selamı yaygınlaştırınız, onda rahmet vardır.
Nail Güreli (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı): hoşgörünün çeşitli düşüncelerle farklı inançlarda ortak nokta olması mutluluk veriyor. 1996′da hoşgörü bütün insanların yüreğine yerleşmeli.
Mehmet Altan (Gazeteci): Herkesi saygıyla selamlıyorum. Hoşgörü bu salonda olduğu için, Hoşgörü adına bir şey söylemiyorum.
Hasan Cemal (Gazeteci): Rahat konuşan biri değilim. Beni hoş görmenizi diliyorum.
Zeynep Göğüs (Gazeteci): Hoşgörüyü sadece kendimiz için istemeyelim.
Mazlum Aslan (Tunceli Belediye Başkanı): Ülkemiz 96′ya girerken hoşgörüye ihtiyacı vardır. Hoşgörü içerisinde kardeşçe yaşayalım.
Cemil Çiçek: (ANAP Ankara Milletvekili): Bizim kültürümüzün, inancımızın temelinde Hoşgörü var. Dünyada hosgörünün en güzel örneklerini biz vermişizdir. Geçtiğimiz pazartesi Mekke’nin Fethi’nin yıldönümüydü. Doğduğu yerden zorla çıkartılan, Peygamber Efendimiz, Mekke’yi fethederken göstermiş olduğu Hoşgörü, hoşgörülerin en güzelidir. Bugün Çırağan Sarayı’ndaki bu tablo hosgörünün en güzel örneğidir. Bu Hoşgörü ortamında aziz milletimizin birer evladı olan liderlerimiz ve siyasetçiler bu Hoşgörü ile bir uzlaşma yapıp bu meseleyi aşacaklardır.
Abdulkadir Aksu (İçişleri eski Bakanı): hoşgörüye sürekli ihtiyacımız vardır. Bugünkü bu tablo bunun en iyi örneğidir.
İsmail Kahraman (RP İstanbul Milletvekili): Her senenin Hoşgörü yılı olarak geçmesini istiyoruz.
Necati Çetin Kaya (DYP Konya Milletvekili): Bu güzel tablo hakikaten 21. asra yaklaşırken, büyük milletimizin dünyaya fevkalade bir mesajıdır. Yıllarca hasretini çektiğimiz su tablonun 21. asrin doğum sancıların çeken büyük Türkiye’nin idealini gerçekleşmesine vesile olacaktır. Türkiye tüm dünyaya göstermiş olduğu bu tavırla örnek olacaktır.
Orhan Gencebay (Sanatçı): Simdi ise yeni bir beste yaptım: Gelin birlik olalım, yarin çok geç olmadan / Gelin birlik bulalım vazgeçin öç almadan / Nefreti yok edelim, gel sen de katil bize / İntikam eşkıyası sevgiyle gelir dize / Yedi döven önünden kim kurtardı bu yurdu / Mehmetçik değil miydi Lazı, Çerkezi, Kürdü / Hangimizin ecdadı feda olmadı yurda / Hangi bahçede bir gül solmadı bu uğurda / Asırlardır dinmedi bir bölücüğün ninnisi / Ayni dinden değil mi Alevisi, Sünnisi / Bin kere lanet olsun Yezid denen deliye / Muhabbet ile bağlıyız Muhammed’e, Ali’ye / Geçin o sınıfları geçin / Barışta buluşalım mutlu Türkiye için / Düşmanı sevindirmenin ne alemi var simdi / Milletçe kenetlenip, sarılmamız kar simdi.
Melih Gökçek : Basta Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticilerini böyle bir organizeyi gerçekleştirdiklerinden dolayı tebrik ediyorum. Ayrıca Parlamentomuzdan hoşgörülü bir yıl bekliyoruz.
Vitali Hakko (İşadamı): Bu tablo karşısında söyleyecek başka bir şey bulamıyorum. Beni buraya çağırdığınız için teşekkür ediyorum. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın, “1995 Hoşgörü Ödülleri” Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen muhteşem bir ödül töreni ile sahiplerini buldu.
Davetlilere Zeytin Dalı
Önceki gece yapılan ödül töreninde Hoşgörü rüzgarları esti. Tören, saat 19.00′da kokteylle başladı. Davetlilere, vakıf görevlilerince girişte Hoşgörüyü temsilen zeytin dalı verildi.
STV Canlı Yayın Yaptı
Sponsorluğunu Bayındır Holding, Aydınlı Pier Cardin, Pen Ajans ve İhlas Finansman, koordinatörlüğünü Prof. Dr. Mim Kemal Öke, sunuculuğunu ise Mustafa Çalışan’ın yaptığı ödül töreni Samanyolu TV tarafından canlı olarak yayınlandı.
10 Ayrı Dalda 14 Ödül
Dr. Agah Oktay Güner, Ali Coşkun, Hülya Koçyiğit, Kamran İnan, Latif Erdoğan, Mustafa Çalışan, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Togay Bayatlı ve Zülfü Livaneli gibi toplumun her kesiminden mozaik şahsiyetlerin oluşturduğu jüri, uzun süren çalışmaları neticesinde 10 ayrı dalda, 14 kişiyi ödüle layık gördü.
Ödül sahiplerinin hayatinin barkovizyondan kısaca aktarıldığı gecede ilk ödül, jüri üyesi Spor yazarı Togay Bayatlı tarafından, spor dalında başarıya layık görülen Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim’e verildi.
Diplomasi dalında ödül alan trafik kazasında hayatini kaybeden Bati Trakya eski milletvekili Dr. Sadık Ahmet’in esi Işık Sadık Ahmet’e ödülü, Dr. Agah Oktay Güner tarafından verildi.
Doğa ve Çevre dalında ödüllendirilen TEMA Vakfı Başkanı Hayrettin Karaca, ödülünü ANAP İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’dan aldı.
Medya dalında köse yazarı Cengiz Çandar’ın ödülünü Bosna-Hersek İstanbul Başkonsolosu Talat Süleymani verirken, ayni dalda ödüllendirilen Taha Akyol’un ödülünü ise jüri üyesi Hülya Koçyiğit verdi.
Bilim dalında ödüllendirilen Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın ödülünü, Devlet eski Bakanı Cemil Çiçek verdi.
Medya TV programcısı dalında ödüllendirilen Prof. Dr. Toktamış Ateş- Abdurrahman Dilipak ikilisinden Ateş’e ödülünü YÖK eski Başkanı, Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Sağlam verdi. Gazeteci-Yazar Dilipak ise ödülünü, Danıştay üyesi Sabri Tandoğan‘dan aldı.
Medya dalında gazeteci olarak ödüle layık görülen gazeteci Münire Acım’a ödülünü Hak-İş Başkanı Saim Uslu verdi.
Sanat dalında ise Mevlana filmiyle ödüllendirilen Kutsi Ergüner ve Fehmi Gerçeker ise ödüllerini Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan‘dan aldılar.
Aile dalında sinema oyuncusu Perihan Savaş da ödülünü Engin-Esin Noyan çiftinden aldı.
Özürlülerle ilgili çalışmalarından dolayı bu dalda sanatçı Müjdat Gezen‘in ödülünü Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş verdi. Ayni dalda ödüllendirilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Özürlüler Koordinasyon Merkezi adına da ödülü Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İsleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’dan aldı.
Sanat dalında ödül almaya hak kazanan Barış Manço‘ya ödülünü ise Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Latif Erdoğan verdi.
Hocaefendi Gülle Ödüllendirildi
Tören sonunda hoşgörü ortamının oluşmasına yaptığı katkılardan dolayı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Şeref Başkanı Fethullah Gülen Hocaefendi bir buket gül ile ödüllendirildi. Katılımcıların ısrarı üzerine bir konuşma yapan Gülen Hocaefendi, “Hoşgörü bizim yamaçlarımızın gülü, çiçeğidir. Onu gerçek derinlikleriyle, buutlarıyla başka yerde aramak beyhudedir zannediyorum. Karakterimiz olarak, o bizim. Mevlana’nın düşüncesi, Yunus Emre’nin düşüncesi… Eğer biz İslam dininde Habibullah sözcüğündeki espriyi kavrayabilirsek, seven ve sevilen olma sözcüğündeki espriyi kavrayabilsek dinimizin temelinin neden ibaret olduğunu anlayacağız. Öyle inanıyorum ki zıvanadan çıkmış dünya başını sağa sola vurduktan sonra tokmağına dokunması gerekli olan kapının tokmağına dokunacak hale geldi. Önümüzdeki yılların kin, nefret, hiddet ve şiddet üzerine değil; sevgi üzerine bina edilmesi ümidini Allah’tan niyaz ediyorum” dedi.
Kimler yoktu ki?
Siyaset dünyası: Rıza Akçalı, Bülent Akarcalı, Cemil Çiçek, Hamdi Üçpınarlar, Namık Kemal Zeybek, İsmail Kahraman, Abdullah Gül, Abdulkadir Aksu, Muhsin Yazıcıoğlu, Vehbi Dinçerler, Necati Çetinkaya, Ali Coşkun, Ertuğrul Günay, Tayyar Altıkulaç, Mehmet Sağlam, Hasan Denizkurdu.
İş dünyası: Mehmet Hasırcılar, İhsan Kalkavan, Hüseyin Yaman, Erol Yarar, Selim Uslu, Vitali Hakko, Alaaddin Kaya, Sefa Selgeçen, Teoman Baygan.
Bilim dünyası: Mehmet Aydın, M. Nuri Yılmaz, Suat Yıldırım, Tuna Taner, Namık Çevik.
Vali ve Belediye Başkanları: İstanbul Valisi Rıdvan Yenişen, R. Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek, Burhan Özfatura, Galip Öztürk, Adnan Yüksel, Kemal Baysak, Gürbüz Çapan, Mazlum Arslan, Ahmet Çetinsaya, Ahmet Genç, Nusret Bayraktar.
Sanat dünyası: Orhan Gencebay, Barış Manço, Hülya Koçyiğit, Burhan Çaçan, Mustafa Keser, Ahu Tuğba, Neslihan Yargıcı, Esin Avşar, Faruk Tınaz, Enver Demirkan, Eser Engin Noyan, Necla Akben, Mustafa Topaloğlu, Gökhan Güney, Aysel Gürel.
Basın dünyası: Nail Güreli, Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu, Mehmet Kutlular, Cengiz Çandar, Taha Akyol, Zeynep Göğüş, Hasan Cemal, Cemil Tokpınar, Meriç Köyatası, Mehmet Ocaktan, Ayşe Önal, Yasar Kaplan, M. Ali Bulut, Ahmet Şişman, İlnur Çevik, Beşir Ayvazoğlu, Zekeriya Kahraman, Murat Birsel, Aytunç Altındal, Osman Demirci, Ahmet Şahin, Süleyman Ünal.
Spor dünyası: Togay Bayatlı, Fatih Terim, Rıza Çalımbay, Emir Turam, Şadan Kalkavan, Rıdvan Dilmen. Ve daha birçok ünlü isim Çırağan Sarayı’nın muhteşem atmosferinde Hoşgörü salonunda buluşmuştu.
06.01.1996
© 2005 – 2009 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı  +90 (212) 232 17 10
Bu alıntı ise; http://tr.fgulen.com  sitesinden!..
UNESCO tarafından ilân edilen 1995 Hoşgörü Yılı, Türkiye’den de destek gördü. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından dağıtılan “1995 Hoşgörü Ödülleri” önceki gece Çırağan Sarayı’nda gerçekleşen görkemli ödül töreninde sahiplerine verildi.
Çok sayıda davetlinin katıldığı ödül töreninde herkese birer zeytin dalı hediye edildi. Vakıf görevlilerinin ve jüri üyelerinin yakalarına ise, Hz. Ali’yi temsil ettiği belirtilen kırmızı karanfil takıldı. Dr. Agâh Oktay Güner, Ali Coşkun, Hülya Koçyiğit, Kamran İnan, Latif Erdoğan, Mustafa Çalışan, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Togay Bayatlı ve Zülfü Livaneli‘den oluşan jüri heyeti, 10 ayrı dalda 14 kişiye ödül verilmesini kararlaştırırken, Türkiye’de hoşgörü ortamının oluşmasına yönelik katkılarından dolayı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Şeref Başkanı Fethullah Gülen’e de, program sonunda bir buket gül verildi. Davetlilerin ısrarı üzerine kürsüye gelen Fethullah Gülen Hoca, önümüzdeki yılların kin, nefret, hiddet ve şiddet üzerine değil, sevgi ve hoşgörü üzerine bina edilmesi gerektiğini söyledi. Gülen; konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Onu gerçek derinlikleriyle, buutlarıyla başka yerde aramak beyhudedir. Karakterimiz olan hoşgörü, Mevlanamızın, Yunus Emre’mizin düşüncesi. Eğer biz İslâm dininde, Habibullah’ın sözlerindeki espriyi kavrayabilirsek, dinimizin temelinin neden ibaret olduğunu anlarız. Öyle inanıyorum ki, şirazesinden çıkmış dünya, başını sağa sola vurduktan sonra gerçeği anlayacaktır. Önümüzdeki yılların kin, nefret, hiddet ve şiddet üzerine değil, sevgi ve hoşgörü üzerine bina edilmesini, Allah’tan niyaz ediyorum.”

21 Kasım 2012 Çarşamba

0 Mustafa Muğlalı Olayı / 33 Kurşun

Doğuda  vuku bulan olaylardan biride 30 Temmuz 1943 yılında Vanın Özalp İlçesinin Yukarı Koçkıran köyü yakınlarında  meydana gelen ve siyasi tarihe Mustafa Muğlalı Olayı olarak geçen 33 Kürt köylüsünün öldürülmesi olayıdır.

15 Ağustos 1956 tarih ve 2027 sayılı meclis  Kararıyla Kurulan 27 kişilik Adalet komisyonun araştırması sonucu toplanan bilgilerin raporu , 30 Nisan 1958 de tamamlanmıştır.
Olayın detaylarına  kısaca bir göz atalım. Olayın meydana geldiği yıllarda zaten  o bölgede sınır kaçakçılığı sıklıkla yapılmaktaydı.Bazı kamu görevlilerinin desteği ile kurulan bir takım çeteler sınırdan sürekli kaçakçılık olaylarına karışmaktaydı. Söz konusu çete bir gün İran içlerinde Türk dostu olarak bilinen Mıhemedé Mısto isimli bir ağanın ( Bu ağa Ruslara karşı Türk ordusuna büyük yararlılıklar sağlamıştır) 500 cıvarında kimine göre 1500 adet   koyununu talan ederek sınırdan geçirmeleri üzerine,  Mıhemedé Mısto hayvanlarını geri ister , ancak Özalp kaymakamından olumlu cevap alamayınca 6 Temmuz 1943 yılında adamları ile sınırı geçerek Özalpın 1500  metre kuzeyinde bulunan yayladan 406 adet koyunu  alarak götürür.


  

Buna  Sinirlenen Özalp kaymakamı Hilmi tuncel ile binbaşı Şükrü Tüter özalpa kadar gelip  Arzuhalcı Rıfata 40 kişinin ismini yazmasını isterler.Daha evelinden arzuhalcı ile husumeti bulunan Milanengiz ve  Harapsorik aşiretlerinden hiç alakası olmayan 40 kişinin isimlerini  Mıhemedé Mıstonun adamları diye yazarak  tutuklatırlar. Özalp Sulh Ceza Mahkemesi tutulattırılan 40 kişiden  5 kişiyi tutuklayıp 35  kişiyide salar. Kaymakam ve arkadaşları bununla yetinmeyip yeniden bir rapor yazarak sınır güvenliğinin kalmadığını, Rus askerlerinin sınırı geçtiğini raporda belirterek  Ankaraya bildirirler. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı, Başkanlığı Ordu Müfettişi orgeneral Mustafa Muğlalıyı ,Genel Kurmayda Tüm general Cevat yalımla Rasim Saltuku özalpa gönderir. Umumi Müfettiş Avni Doğanın ricalarına rağmen Mustafa Muğlalı  26 Temmuz 1943 Yılında biri kadın, biri 11 yaşında  çocuk , biri izinli diğeride hava değişimine gelmiş askerler olmak üzere 33 kişiyi tutuklatarak ölüm emri verir.


Daha sonra kadın serbest bırakılır. Kalan 32 kişi Teğmen Bilal Bali ve  teğmen Necdet Bilgez tarafından köylülerin yalvarıp yakarmalarına rağmen 30 Temmuz 1943 günü  Özalpa bağlı yukarı koçkıran köyü sefo deresi yakınında cezaları infaz edilir .Öldü diye bırakılan  bir tanesi cesetlerin altında yaralı olarak kurtulup irana kaçar ancak bir ay sonra oda ölür. 1946 yılında Demakrat partinin meclise girmesi ile başlatılan soruşturma sonucu, 20 mart 1950 tarih, 1950/3 Esas ve 1950/8 sayılı kararı ile 28 yıla mahkum edilen Mustafa Muğlalının cezası yaşlılığı göz önüne alınarak  8 yıla indirildi. Ancak Muğlalı 11 Aralık 1951 yılında  hapiste ölmüştür.
 Daha sonrasında  ilginç bir olay gelişir. 28 Şubat 1997 yılındaki  muhtıra sonrası Mustafa Muğlalının itibarı iade edilerek  Vandaki bir kışlaya ismi verilir.


Ünlü şair Ahmed  Arif bu olayı 33 kurşun isimli şiiri ile destanlaştırır.

ÖLEN KÖYLÜLERİN İSİMLERİ

1. Harapsorik köyünden Hasan oğlu Cellat Uzuntaş
2. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Ahmet Uzuntaş
3. Harapsorik köyünden Memi oğlu Ahmet Uyanık
4. Harapsorik köyünden Mehmet oğlu Arap Ali Polat
5. Harapsorik köyünden Timur oğlu Serhenk Özkaplan
6. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Haydar Akalın
7. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Ömer Akalın
8. Harapsorik köyünden Timur oğlu Mehmet Özkaplan
9. Harapsorik köyünden Hızır oğlu İsmail Şen
10. Harapsorik köyünden Ali oğlu T atar Gök
11. Harapsorik köyünden Ali oğlu Mısta Ertbaş
12. Harapsorik köyünden Mihi oğlu Beşir Deniz
13. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Mustafa Uzuntaş
14. Harapsorik köyünden Yusuf oğlu Aco Çelebi
15. Harapsorik köyünden Aco oğlu Süco Çelebi
16. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Salih Taşçı
17. Milanengiz köyünden Sevinç oğlu ŞOkrü Taşçı
18. Milanengiz köyünden Hızır oğlu Ali
19. Milanengiz köyünden Ali oğlu Mehmet Taşçı
20. Milanengiz köyünden Kuro oğlu Sultan Özay
21. Milanengiz köyünden Osman oğlu İsa
22. Milanengiz köyünden İsmail oğlu Yusuf
23. Milanengiz köyünden Mehmet oğlu Haydar
24. Milanengiz köyünden Muhtar Ali
25. Milanengiz köyünden Ömer oğlu Seydi
26. Milanengiz köyünden Yusuf oğlu Fındı
27. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Memi
28. Milanengiz köyünden İsa oğlu Paşo
29. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Kazım
30. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Ahmi
31. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Hızır Kon
32. Milanengiz köyünden Kuro oğlu ibrahim Özay

0 Zaro Ağa (1774-1934)


Zaro Ağa   (1774-1934) 
160(Bazı kaynaklar doğum tarihinin 1777 olduğunu ve 157 yıl yaşadığını kaydeder) yıllık hayatında tam 20 kez evlendi. Siirt ve İstanbul´daki 'eş'lerini hiç ihmal etmedi ama çocuklarının ve torunlarının sayısını o da bilmiyordu.







Batı dünyasının da ilgisini çeken ve tam 160 yıl yaşayan Kürt hamalların efsanevi lideri Zaro Ağa, dünyanın en uzun yaşayan adamı ünvanına sahip. Zaro Ağa, yaşadığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda 10 sultan hüküm sürmüş. Kendisi de bu yıllar içinde 6 önemli savaşa katılmış. Birçok evlilik yapan Zaro Ağa hayatında unutamadığı dönemin ise 90 yaşından sonraki gençlik yılları olduğunu söylermiş...
Yaklaşık 1.5 asır yaşayan Zaro Ağa, ’en uzun hayatta kalan adam’ ünvanıyla tüm dünya basınının ilgisini çekmiş, birçok hekim tarafından incelenmiş, uzun yaşamanın sırrı konusunda kafaları daha da bulandırarak, 160 yaşında hayata gözlerini yummuş. 


’Eski İstanbul Kürtleri’ adlı Rohat Alakom’un kitabında, Zaro Ağa’nın iri vücudu ve yakışıklı görünümüyle uzun yıllar hamallık yaptığı belirtiliyor. Alokom’un kitabında Zaro Ağa’nın birçok evlilik yaptığı vurgulanırken unutamadığı anlarının 90 yaşından sonraki gençlik yılları olduğu anlatılıyor.

1774-1934 yılları arasında yaşayan Zaro Ağa, 18. Yüzyılın sonlarına doğru Bitlis’in Merment köyünden İstanbul’a gelmiş. Selimiye Kışlası, Ortaköy ve Tophane Camii’nin inşatında çalışmış, daha sonra da memleketine dönmüş. Memleketinde evlenen, çok para kazanmak için tekrar İstanbul’a gelen Zaro Ağa, yakışıklı, iri yarı, güçlü, kuvvetli olduğundan sarayın dikkatini çekmiş, askerliğini sarayda yapmış. Fakat Rus muhaberesinde memleketine dönmüş, mensup olduğu Şerif Mirza Aşireti’yle birlikte savaşa katılmış ve bu savaşta bacağından yaralanmış.

Zaro Ağa, ilk Kürt hamallarından biri olarak kabul edilir. Gümrüklerde hamallık yapan Zaro Ağa, bu işte kendisini kısa sürede göstererek hamalların kahyası olmuş ve 20 yıl çalışmış.

Zaro Ağa’nın nasıl bu kadar uzun yaşayabildiği konusunda çeşitli araştırmalar yapılmış. En çok bulgur ve yoğurt yediği ifade edilen Zaro Ağa’nın öyküsü başlı başına uzun bir inceleme konusu.

Dünya medyasını en çok ilgilendiren konulardan birisi de Zaro Ağa’nın evlilik yaşamı ve kadınlara bakış açısı olmuş. Sadece memleketinde 7 defa evlenen Zaro Ağa’nın, tam olarak kaç evlilik yaptığı ise bilinmiyor. Bazı kaynaklara göre 13, bazı kaynaklara göre 17, hatta bazı kaynaklara göre 27 evlilik yaptığı iddia ediliyor. Zaro Ağa’nın Beşi kız olmak üzere 13 çocuğu, 29 torunu olduğu söylenir. Zaro Ağa’ya "Neden bu kadar çok evleniyorsun" diye sorulduğunda, "Ne yapayım, aldığım kadınlar çabuk ihtiyarlayıp ölüyorlar" şeklinde cevaplamış.

Zaro Ağa, son günlerini İstanbul’da geçirmiş. 1934 yılında ölen Zaro Ağa’nın ölüm haberi tüm dünya medyasının ilgilendirir, yatmakda olduğu hastane gazetecilerle dolarken, daha sonra tüm dünya gazeteleri Zaro Ağa’nın ölümünü "Dünyanın en yaşlı adamı öldü" şeklinde duyurmuş. Yaşadığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda yaklaşık 10 sultan hüküm sürmüş.

Bir kaynakta Mihri Hanım adlı resim öğretmeninin Zaro Ağa’ya ilişkin bir anısına yer veriliyor. Gedikpaşa’daki Nefise Mektebi’ne çağrılan Zaro Ağa, burada model olarak 3 gün çalıştıktan sonra bir daha uğramıyor. Nedenini ise Zaro Ağa şu şekilde açıklamış: "Kızlar hep bana bakıyorlar. Aha biyle biyle göz kırpiyler. Sonra başımı, yanağımı okşiyler. Buraya bah, beri bah dirler, hangisine bahayim, bilmirem. Hepsi huriler gibi, bir iki dene olsa ne ise. Emme ben bu kadar kızı nideyim, daha gelmem vallah..."




ZARO AĞANIN HAYATINDAN BAZI KESİTLER

Mezarı İstanbul´da Eyüp Kabristanı´nda. Yani en uzun yaşayan Çinli ile en uzun yaşayan bizim Zaro Ağa, arka arkaya göçüp gitmişler bu dünyadan.

Şimdi yanlarından geçip gittiğiniz Ortaköy Camii, Nusretiye Camii, Selimiye Kışlası, Dolmabahçe Sarayı´nda onun emeği vardı. Hepsi o yıllarda inşa edilmişti ve Zaro Ağa bu tarihi yapıların inşaatında çalışmıştı.

Zaro Ağa dünyaya geldiğinde Osmanlı İmparatorluğu´nun başında I. Abdülhamit tahtta oturmaktaydı.

'İlk' gençlik yıllarında İstanbul´a göç ettiğinde padişah III. Selim´di.

Şimdi yanlarından geçip gittiğiniz Ortaköy Camii, Nusretiye Camii, Selimiye Kışlası, Dolmabahçe Sarayı´nda onun emeği vardı. Hepsi o yıllarda inşa edilmişti ve Zaro Ağa bu tarihi yapıların inşaatında çalışmıştı.

Uzun yaşamı boyunca saltanatını gördüğü padişahları saymaktan yorulursunuz: I. Abdülhamid, III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz, V.Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmet Reşat ve Vahdettin...

Kabakçı Mustafa İsyanı´na, Yeniçeriliğin kaldırılışına, Tanzimat´a, Birinci ve İkinci Meşrutiyet´in ve Cumhuriyet´in ilanına tanık oldu.

Kırım Harbi, Rus Harbi, Plevne, Kafkas Savaşı, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, işgal yılları ve İstiklal Harbi´ni yaşadı.

İstanbul´daki ömrünü Tophane´de küçük, mütevazı bir evde geçirdi. Erken yediği akşam yemeklerinde sofrasında sadece yoğurt ya da sadece ekmekle ayran bulundururdu. Tam 100 yıl bu alışkanlığını değiştirmedi.

İstanbul´da hamallık da yaptı. Hamallar Teşkilatı´nı o kurdu,

Ancak, hazin öykü bundan sonra başladı: İki Amerikalı Musevi,  Zaro Ağa´yı 'yeni bir hayat vaadi' yle Amerika´ya gitmeye ikna etti.


Zaro Ağa, New York´ta büyük bir törenle karşılandı.


Ancak onu götürenlerin niyetleri başkaydı: Özel bir kostüm giydirip, sirklerde 'dünyanın en yaşlı insanı' diye teşhir ettiler.Fotoğraf çektirmek 10 dolar, öpmek 15 dolardı. 150 yaşındaki Ağa´yı, eyalet eyalet dolaştırıp posasını çıkardıktan sonra, beş parasız getirip İstanbul´a bıraktılar.

Zor geldi Zaro Ağa´ya yaşadıkları. 29 Haziran 1934´te Şişli Etfal´de öldü. 157 yaşına kadar sapasağlam ve doktora gitmeyen Ağa´nın son yılında ciğerlerinde tüberküloz, kalbinde büyüme ortaya çıkmıştı.

Toprağa verilirken, torununun torunlarından biri şöyle bağırıyordu: 'Hoy hooy öldü babam! Dünyasına doyamadan gitti!'


1 Midyat / Arnas Aşireti


ARNAS AŞİRETİ

Dekşuri aşiretinin bir kolu olan Arnas Aşireti Midyatın Kuzey doğusunda yerleşiktir. Doğusunda dermemmıka, batısında Mahalmi, güneyinde Midyat, kuzeyinde is Kercoz aşireti vardır. Aşirette Süryani ve Kürt karışıktır. Aşiretteki Kürtler müslümandır. Arnas Aşiretinin Merkezi eski bir Süryani köyü olan Arnas’tır.

ARNAS AŞİRETİ’NİN KÖYLERİ:

Arnas: Süryani ve Müslüman Kürt Karışık
Salhé: Süryani ve Müslüman Kürt Karışık
Baté: Süryani ve Müslüman Kürt Karışık
Erdé: Süryani ve Müslüman Kürt Karışık
Bınkelbé: Süryani ve Müslüman Kürt Karışık
Bıhelé : Bınkelbé’nin mezrasıdır.

Halen Suriye’nin Halep Şehrindeki  tarihçi yazar Hanna İbrahim Erdélidir. Êrdé ismi Süryanice Yerdo  kelimesinden gelmektedir.Su kaynağı  veya su pınarı anlamına gelmektedir.

ARNAS’TAKİ AİLELER

1-Mala Hemed:Mıhemed Şéro’nun çocuklarıdır.
2-Malea Temır: Osmané Temir ve kardeşleri Sarohan ile Levend’ın çocuklarıdır.
3-Mala Şemé: Behçet tasman bu aileye mensuptur.
4-Mala İsko: Gözenoğlu ailesi Mala İsko’ya mensuptur.5-Mala Çomerka
6-Mala Elo
7-Mala Ahmo:Arnas eski muhtarı Ahmet atlaş bu aileye mensuptur.
Bu saydığımız 7  aile’nin tamamı akraba olup Koçek adlı şahsın soyundan gelmektedirler.
8-Seyyidler:Köydeki seyyidler aslen Kartmin seyyidleri ile akrabadırlar. İmamlık yapmaktadırlar.Midyat’taki alim Mele Zubeyr bu aileye mensuptur.
9-Koçek’in çocuklarından olmayan bir aile demasaré ailesidir.(Karasu’dan gelmişlerdie.)



ARNAS SÜRYANİLERİ

1-Mala Seloki
2-Mala Qaliki
3-Mala Hevşiki
4-Mala Hubelki

Bu 4 aile Süryani Ortodoks olup Süryanice konuşurlar.

Mala Bıré Elo: Köyün tek Süryani Katolik ailesidir.Aile kökeni olarak Hubelkilere mensupturlar. Arnas cıvarında halen harabe olarak duran 7 eski yerleşim bölgesi daha mevcuttur. Bu yerlerin ismi şöyledir; Dey Haded, Zımıt,Xarabé Fero,Xırbeké Koçek, Qesra Jéré, Qesra joré, ve Kundel Arnas aşiretinin liderleri Mala Temir ile onların akrabaları olan  Mala Mıhemedé Şéero’dur. Ailenin Cizre ile Şirnak arasındaki Kasrık Boğazı cıvarından geldikleri ve aslen Batuvan Aşiretine mensup oldukları söylenmektedir.

Cizre tarafından gelerek Arnas ile Aynvert köyü arasında  Kurré dağına çadır kuran 5 kardeşe Heverké ağaları ile kavgalı olan Arnas Süryanileri “Hafirlik” (Koruculuk) teklifinde bulunur. Teklifi kabul eden aile Arnas’a yerleince Botan Mirinin Haverkadaki temsilcisi ile aralarında çıkar ve 5 kardeşten biri öldürülür. Ancak buna rağmen aile Arnas’a yerleşir.
Arnas ağaları en güçlü dönemlerine Mıhemedé Şéro  döneminde ulaşırlar. Tahminen 1830’lu yıllarda  Mıhemedé Şéro Botan Mirirnin  Midyat’ta oturan temsilcisi Hacıké Abbasé’ye vergi vermeyi reddeder ve Hacıké Abbasé’yi Midyat’tan Cizreye kovar.

Botan Miri Kuvvetleri ile birlikte Mıhemedé Şéro’nun üzerine yürür. Mıhemedé Şéro teslim olmaz. Keferzota ve Aynkaf Şéxleri araya girerek Béxt(Aman) verirler. İkna olup mevzisinden  çıkınca  Mir onu yakalatarak Cizreye götürür. 3 yıl Cizre Dergulé’de kalan Mıhemedé Şéro bu arada  Cizreli bir kadınla evlenir Bu kadından Şemdin adında bir oğlu olur. (Şemdin’in torunları hala  Zaho’da ikamet etmekte ve  Silivani aşiretin’de  13 köyleri bulunmaktadır. Liderleri Ferhat ve Ziraat Mühendisi Ziyat ağalıklarını yapmaktadır.

Mıhemedé Şéro Keferzéli Mala İsmailé Verdélerin damadı idi. Karısı 1.İsmail’in kız kardeşiydi. Mıhemedé Şéro’nun kız kardeşi’de 1. İsmail ile evli idi.(İsmailé Verdé’nin Dedesi) Mıhemedé Şéro irle anlaşarak Arnas'a  geri döndükten sonra tekrar Mire isyan eder.askerleri ile Arnas'a hücum  Botan Mirinin adamlarından  Saduné Nuhé  Gergeri, Mıhemedé Şéroyu  Salhé ile  Midyat arasında  uzaktan tek kurşunla   alnından vurarak öldürür.Mıhemedé Şéronun cenazesini oğlu heybet savaş alanından kaçırarak Midyat'a götürür ve nerhoz mezarlığına defneder. Botan Miri  Mıhemedé Şéronun çocuklarını Cizreye götürür. 7 Yıl Cizre'de Degulé'de kalırlar.

Aşiretin başsız kaldığı bu dönemde  Mala Ahmo'dan Temırké ağa olur. Bu durum Osmané Temır'ın  hoşuna gitmez. Diğer aile liderlerini toplar ve ağalığı önce onlara teklif eder, lakin hiç biri buna yanaşmaz. Hepsine Kuranı Kerim üzerine yemin ettirerek kendi adına söz alır. O tarihlerde Süryanilerin Lideri Kerimo adında biridir. Osmané Temir Rişal adında ünlü atının karnının yara olduğunu beyan ederek baytarlıktan anlayan Kerimoyu ata bakması için çağırır. Osmané Temirin kardeşi Sarohan Kerimoyu ahırda öldürür.(Bazıları Kerimoyu daha önce Mıhemedé Şéronun öldürdüğünü söylüyorlar)
Süryanilerin bir bayram günü Osmané Temir ile Temirké Kilisede karşılaşırlar. Uzun boylu olan Temırké Osmané Temır'i omuzundan, ondan kısa olan Osmané temır ise Temırké'yi karnından hançerle yaralar. Temırké aldığı yara ile ölür. Olayda temırké'nin babasıda öldürülür.

Ağa olan Osmané Temır Bir müddet sonra Cizre Mirine vergi vermeyince Mir tekrar Arnas'ı kuşatarak Osman-Levend ve sarohan adlı 3 kardeşi Cizreye götürür.Bir müddet sonra(3 yıl sonra olduğu rivayet edilir) serbest bırkalılır. Mahalmi beyleri, Kercoz ve ömeryan ağaları Osmané temır'i desteklerler.Aynı tarihlerde oldukça yaşlanmış olan Kercoz ağası Hasané Şemdin, Êrdé  köyünün süryani liderini araya koyarak kızını Osmané Temır ile evlendirmek ister.Osmané temır, Hasan şemdin'in kızı Şehriban ile evlenir.Osmané temır 1880'de  Şemdinlide isyan eden Şeyh Ubeydullahı destekler. Osmané Temır  bir kızını Alıka Ağası Heşterekli Cımo ile, bir kızını Mizizex ağası Xelefé Cırco ile evlendirir. Osmané Temır ve Aynkaf'lı Şéğ İbrahim Hamidi(Şéğİbrahim Şeğ Fetullahın babasıdır.Şéğ fetullah Batman eski milletvekili Ataullah Hamidi'nin dedesidir.) İstanbula sürgün edilirler ve  burada 4 yıl sürgünde kalırlar.Sürgünden döndükten sonra Kercoz ağası Hasan şemdin'in oğlu İsmail yaşlı babasına isyan ederek Ramanlıları Kercoz'a getirir. Hasan şemdin damadı Osmané Temır'dan yardım isteyince Osmané Temır adamları ile Kercz' a  saldırır. Osmané Temır'ın oğlu Kercoz'da Hasan ağayı (Hasan Şemdin değil) öldürür. Onlarda Osmané Temır'ın oğulları Süleyman ve hasan'ı öldürürler.  Diğer bir oğlu Muhammed salih ise (Avukat Abdullah Timur'un babası) 3 kurşunla yaralanır.

İsmail'i alt ederek Ramanlıları Kercoz'dan çıkaran Osman" Temır Kercozdan çıkmak istemez. Araya giren aynkaflı Şeğ İbrahim Hamidi "Keko İstanbul'da sürgünde iken sen bana 7 oğlum sana feda olsun diyordun. Benim hatırım için Kercoz'dan çık deyince Osmané Temır Şeğ İbrahimi kırmayarak isteğini kabul eder. Ancak ismailin Kercoz'a gelmesi ve babası Hasan şemdinin elini öperek özür dilemesi şartını öne sürer. İsmail kaçtığı Kercoz'a geri dönerek babasının elini öpüp özür diler. Dıfne'den  Arnas'a kadar olan köyler Osmané Temır'e bağlanır. Osmané Temır oğullarını bu köylere yerleştirir. Aynkaflı şeğ İbrahim hamidi Osmané Temıre  o tarihlerde bölgede pek bulunmayan bir sac soba  hediye getirir. Osmané Temırden sonra yerine oğlu Muhammed salih (1878-1934) geçer.Muhammed salih Ağaoğlu Abdulkerimi 1919 yılında 160 adamı ile birlikte İngilizlere karşı savaşan Süleymaniyeli Şeğ Mahmud Berzenci'nin yardımına gönderir. 3 kez sürgüne gönderilen  Muhammed Salih ilk seferinde Burdur'a  ikincisinde  Trabzona(1926) üçüncüsünde ise  Aydın Söke'ye gönderilir. Avukat Abdullah Timur Atalarını M.Salih-Osman-Temır-Bahe-İskan olarak saymaktadır.

Dipnot : Yazının devamı okumak isteyenler,
Altan Tan'ın Turabidin'den Berrıye'ye (Aşiretler, Dinler, Diller, Kültürler)  Kitabında mevcuttur.


20 Kasım 2012 Salı

0 1970’lerin efsane savcısı Marlon Kemal nasıl öldürüldü?


1970’lerin efsane savcısı Marlon Kemal nasıl öldürüldü?
1970’lerin efsane savcısı Marlon Kemal nasıl öldürüldü?
‘Gündüz savcı, gece kurt...’ 1970’lerde İstanbul yeraltı alemi onu böyle anlatıyordu. Gündüzleri suçlulara göz açtırmayan yaman bir savcı olan Marlon Kemal, geceleriyse suç aleminin göbeğine dalıyordu. Eski İstanbul’un en gizemli karakterinden Marlon Kemal nasıl yaşadı, neden öldürüldü?

Karanlık, izbe bir oda, 40 mumluk ampul, odayı aydınlatmıyor karartıyor sanki. Usanmış, bıkmış iki komiser olayları dinler. Siyah pardösülü, yüzü hafif terli, genç adam sakince söze girer, “Kemal Ağabey’i severdim, sayardım. Fakat son günlerde gereksiz yere adam dövüyor, yok yere olay çıkarıyordu. Son olarak Beyoğlu İmparator Otel’de yatıp, meblağsını ödemeyen bir arkadaşımı döverken gördüm, müdahale etmeye çalıştım. ‘Ağabey, yapma neden dövüyorsun çocuğu, parası olunca verir otele borcunu’ demeye kalmadan, bana da hakaret edip girişti ve tekmeledi. Bu olaydan sonra nefretim ve kinim kabardı. Bulduğum yerde vurmaya karar verdim.
Olay günü, Emek Kulübü’nde olduğunu işittim. Peşinden mekana gittim. Bezik oynuyorduk, Kemal Ağabey, birkaç masa ötedeydi. Kalktı müdüriyet odasına girdi. Ben de kalktım, kapıyı vurmadan içeri daldım. Elinde not defteri, telefonda tuşları çeviriyordu. Kafasını kaldırdı. Belimde kabzası dışarı çıkmış silahımı fark etti, ‘Ne ulan o? Beline topluyu koyunca kovboy mu kesildin başımıza’ dedi. Önce Kemal Ağabey silahına hamle etti fakat mermiyi süremeden, ben tabancamı ateşledim.”
Cinayeti bu şekilde itiraf eder Nurullah Çınar. Öldürdüğü kişi önemli biriydi, gazeteler yazıyor, hem yer üstü hem de yer altı çalkanıyordu. Eskişehir savcı yardımcısı Kemal Şimşek 7 Mart 1977’de 01.30’da vurulmuş ve olay yerinde can vermişti. Fakat o savcı Kemal Şimşek olarak değil, Marlon Brando’ya benzerliğinden dolayı Marlon Kemal olarak tanınıyordu. Kimdi Marlon Kemal? Neden kopmuştu bu kıyamet? Kumarhanede bir savcı vurulmuştu ve asıl soru Marlon Kemal’i neden öldürmüşlerdi? Otele parasını vermeyen bir çocuğu dövdüğü için mi? Tabii ki hayır...
Kabadayı mı, savcı mı?
Marlon lakabını üniversite yıllarından alır. Marlon Brando’ya benzediği kadar, onun filmlerde canlandırdığı karakterler gibi maço ve sert bir gençtir. Sözünü sakınmaz bir isyankârdır Marlon Kemal. 1938 yılında Trabzon, Of’ta doğar. Lakin, Kemal’in çocukuluğu Of’da değil, bitirim yatağı, delikanlılar beşiği Balat’ta geçer. Kemal’in derslerle pek arası yoktur ama yüksek bir zekaya sahiptir. Ders notlarının fevkalade olması, sokaklardaki haşarılığına perde olur.
Gençlik yıllarında boks ve haltere merak salar ve uzun süre bu iki sporla da uğraşır. Sonuçta Balat ve çevresinde ‘yüreği ve bileği’ sağlam bir delikanlı olarak nam salar. Üniversiteye zorlanmadan girer. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yılları da hareketli geçer. Zamanın ilerici gençlik örgütü Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’nın aktif üyesidir. Mezun olunca soluğu Dadaş diyarında alır.
Erzurum’a savcı olarak tayin edilmiştir. Fakat ruhu Erzurum’un durağan, sakin ortamıyla uyuşmaz. Sonunda onu ölümüne götüren kaderin zincirleri İstanbul-Eyüp savcılığına atanmasıyla harekete geçer. ‘Gündüz savcı, gece kurt’ namıyla anılmasını sağlayan olaylar yavaş yavaş fitillenmeye başlar. Son derece idealist olan Marlon Kemal, gündüzleri prensiplerinden asla vazgeçmeyen, kanunlara bağlı otoriter bir savcıyken, geceleri tam bir kabadayıya dönüşüyor, adam dövmekten çekinmiyor ve kumarhanelerden çıkmaz hale geliyor. Öldürüldüğü gece kumarhanenin sahibi Of’lu Osman’ın (Cehavir) makam koltuğuna oturmuş, İnterpol tarafından silah kaçakçılığı suçlamasıyla aranan yakın dostu Of’lu İsmail’i (Hacısüleymanoğlu) aramaktadır. Elinde telefonu tuşlamak için tuttuğu not defterindeyse kimler yoktur ki. Yeraltı dünyasının ünlü isimleri Ahmet Cehavir, Yusuf Özbir ve İbrahim Kılıç gibi kabadayılardan 2 milyon TL’ye yakın kumar borcu alacağı notunu düşmüştür. Kumardan alacağı olanın borcu da olması muhakkak gözükür. Diğer alacaklarıysae kumar masasına zorla oturttuğu ve borç verdiği ünlü birçok isimdir.
Birçok isimi tanımıştır
Marlon Kemal’in gece aleminde yakın dostları kumar, gasp, kaçakçılık, cinayetten hükümlü veya arananlardan oluşmaktadır. Marlon Kemal, en babasından, en ayakçısına kadar birçok isimi tanımıştır. Devleti temsil eden bir savcının, böylesine karanlık güçlerle ne işi vardır? Sadece kumar tutkusu mu onu bu alemin içine çekmiştir? Bu sorunun cevabını yine kendisi bir dava esnasında verir, “Kimi topa meraklıdır, kimi kelebek avcılığına. Bense delikanlı, mert, kabadayı insanların aşığıyım” der. Bu söylemini, ‘Şövalye’ lakaplı, arkadaşının yargılanması sırasında hakimin, “Sen ne biçim savcısın, senin ne işin var böyle kişilerle, nasıl bunlar arkadaşlık edersin?” sorusu üzerine verir. 

Kabzalar kaşınıyor
Eyüp Savcılığı esnasında Marlon Kemal, giderek yeraltı dünyasının derinlerine girmeye başlar. Fakat işinde o kadar iyidir ki ‘efsane savcı’ olarak gazetelerde boy göstermekte halk tarafından sevilmektedir. Meşhur ‘Hayali Haliç Tecavüzcüsü’ olayını çözmesi namını yürütür. Haliç civarında 10 yaşlarında bir erkek çocuk, tecavüz edildikten sonra, boğulmak üzere Haliç’in koyu bela sularına atılmıştır.
Polis, şüpheli üç genci yakalar. Sorgularına müteakip gençler suçlarını kabul eder. Savcılığa intikal ettirilen gençlerin durumundan şüphelenen Marlon Kemal, gençlerin masum olduğuna inanarak tüm emniyeti karşısına alır. Olayı tek başına araştırır. Haliç’i ters çevirir. Sonuçta, tecavüz edildiği söylenen çocuğun sağ olduğunu, yakalanan gençlerin masum olduğunu ortaya çıkarır. Bu olay pek tabii ki İstanbul basınında genişçe yer bulur. Emniyeti lekele-yen bir olay birçok kişinin de hedef listesine sokar Marlon Kemal’i.
Haberler sonrası dedikodulara ve laf kavgalarına gelemeyen Marlon Kemal, bir milletvekili, bir baş komiser, bir bekçi, iki polis memurunu döver. Derken hukuk dünyasının eli maşalı savcısı soluğu Eskişehir’de alır. Artık Eskişehir savcı yardımcısıdır. Lakin bu onu durduracak değildir. Sık sık raporlar alan Marlon Kemal’i İstanbul’un yeraltı şehri kucak açmaya devam etmektedir.
Kırmızı Mercedesli savcı
Kırmızı Mercedes’ini çok seven Marlon Kemal, şıklığına da aşırı düşkündür. Eskişehir’de olmadığı günlerde İstanbul gecelerinde boy gösterir. Ölümünden bir gün evvel Atom Mehmet’in Unkapanı’nda yeni açtığı gece kulübünde silah çekerek kavga çıkarır, ondan bir hafta öncede sudan bir sebeple Nurullah Çınar ve arkadaşını darp eder. O meşhur gece iri yarı, hafif ince bıyıklı, saçları mahkeme koridorlarında ve kumar masalarında   hafif dökülmüş, üstünde kalın pardösüsüyle Marlon Kemal, Oflu Osman’ın mekanı Emek Kulübü’nden içeri girer. Masada sevmediği birkaç tip vardır. Bir müddet oyuna devam etse de canı sıkılır. Zaten Eskişehir’de kafası da bozuktur. Masadan kalkar. Müdüriyete yönelir. İçeri dalar. Ceketinin iç cebinden borçlu listesini çıkarır.
Önce samimi arkadaşı Of’lu İsmail’i aramak isterken içeri Nurullah Çınar girer. 10 el silah sesi yankılanır rulet masalarında. İçeridekiler olayın vehametini anlamadan Nurullah Çınar, panik halinde müdüriyetten çıkıp, “Hadi Eyvalah” çeker ve İstanbul’un sokaklarında kaybolur. Marlon Kemal boylu boyunca masanın kenarına düşmüştür. İki saat sonra olay yerine gelen polisin tutanağında üzerinden, “tek taş pırlanta platin yüzük, beş pırlantalı altın bir yüzük, 70 bin TL nakit para, Dunhill marka altın kaplama kalem, 14’lü Browning marka tabanca” çıkar. Geride ise dokuz ve yedi yaşlarında iki çocuk, dul bir eş bırakmıştır.
Yazı: M. Nedim Koca

7 Ekim 2012 Pazar

0 90'lı yıllarda Midyat'ta gerçekleşen ölümler ll

Hayrettin Demir - Vurulma - Sivil
Milliyet (19.08.91): Gülyazı köyündeki evinden alınan Hayrettin Demir silahla taranarak öldürüldü. Soruşturma devam ediyor.
Yeni Ülke (24.08.91): Akrabalarının iddiası : Hayrettin Demir kontrgerilla öldürdü, çünkü köyde hiç bir korucu yok. Hayrettin Demir daha önce tutuklanmıştı.
AI Raporu (Şubat 17/92): Gülgöze köyünde çalışan Hayrettin Demir en son Şeker Bayramı (Nisan'da) gözaltına alınmış ve 1 ay sonra serbest bırakılmış.
********************************************
Salim Acar, Efrım Atlı, İsmuni Atlı - Vurulma - Sivil
BUL139: Yemişli köyüne  düzenlenen baskında 3 Süryani vatandaş öldü.
Yeni Ülke (08.09.91): Nehıle (Yemişli) köyüne basan askerler Süryani olan M. Selim Acar(30), Efrem Atlı(50) ve Ismoni Atlı(45) öldürdüler.
Shemsho (sayı 24; 09.10.91): 27.08.91 tarihinde saat 22:30'da Anhıl (Yemişli) köyüne düzenlenen baskında köy muhtarı İsa Koö'un saklanması üzerinde komşu olan Ferit Adil, kız kardeşi Imuni Adil ve onların komşusu Mehmet Salih öldürüldü.
********************************************
İsimsiz  4 - Çatışma - PKK
BUL006: Çınar ve Midyat ilçeleri yakınlarında çıkan üç ayrı çatışmada 4 PKK militanı öldürüldü.
********************************************
Süleyman Atalan - Kayıp - Sivil
Yeni Ülke (30.10.91): Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Budaklı köyünde yaşayan Süleyman Atalan adlı 40 yaşındaki bir köylünün 16 eylül 1991 tarihinden bu yana kayıp olduğu bildirildi. Süleyman Atalan'ın eşi Naroke Atalan, kocasının Midyat'a bağlı Sarı köyündeki köy korucuları tarafından kaçırılarak öldürülmüş olmasından endişe duyduğunu söyledi.
Yeni Ülke (15.12.91): 16 Eylül'de Kerşafe (Budaklı) köyünden götürülen Süleyman Atalan hala kayıp olduğu bildirildi. Eşi Naroke Atalan 9 çocukla yalnuz kaldığından şikayetçi.
********************************************
Hasan Erdinç, İsa Erdinç, Zuri Erdinç -  Vurulma - Sivil
BUL083: Bardakçı köyüne basan silahlı kişiler ''Süryani'' oldukları bildirilen Zuri Erdinç ve 2 çocuğunu öldürdüler.
Yeni Ülke (29.09.91): Geceyarısına doğru Bate (Bardakçı) köyüne gelen özel tim 8 çocuk babası Zuri Erdinç(55) ve yeğenleri İsa Erdinç(28) ile Hasan Erdinç'i(25) kurşuna dizdiler.
AI Raporu (31.01.92): Evin çatısında öldürüldüler. Bardakçı (Bate) köyü hiç bir zaman koruculuğu kabul etmemişti.
********************************************
Zihni Aksay - Vurulma - Korucu
(BUL10-110): Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Mercimekli köyü yakınlarında ise Zihni Aksay adlı bir köy korucusunun cesedi bulundu.
Yeni Ülke (03.11.91): 20 Ekim gecesi kimlikleri belirsiz kişilerce evinden alınan Hüsnü Akçay isimli korucu 3 gün sonra Midyat'ın Barıştepe ve Mercimekli mezraları arasında ölü bulundu. Bölge sakinleri olayın PKK tarafından gercekleştirildiğini söylüyorlar.
********************************************
İdris Tekin - Vurulma - Sivil
(BUL10-125): Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Sarıköy'e giden bir traktörün yola döşenen bir mayına çarpması sonucunda İdris Tekin adlı kişi öldü, Yunus Akıncı (8 yaşında çocuk), Fatma Akıncı ve Aliye Acar adlı 3 kişi de ağır yaralandı.
********************************************
Bedrettin Akyurt - Vurulma - Sivil
(BUL11-066): Mardin ile ilçeleri arasında şöförlük yapan Bedrettin Akyurt (Bedri Akkurt) adlı bir kişi bir lokantada yemek yerken kimlikleri belirsiz silahlı kişiler tarafından vurularak öldürüldü. Bedrettin Akyurt'un ''kontrgerilla'' olarak tanımlana silahlı kişiler tarafından öldürüldüğü
belirtildi. Uğradığı silahlı saldırı sonucunda ölen Bedrettin Akyurt'un kardeşinin bir süre önce PKK'ya katıldığı, kendisinin de bölgede ''PKK sempatizanı'' olarak tanındığı bildirildi.
Yeni Ülke (17.11.91): Olay gündüz saat 13'te meydana geldi. Cenazesine 15 bin kişi katıldı.
********************************************
İsimsiz 2 - Vurulma - Polis
Yeni Ülke (24.11.91): Midyat ilçe merkezine basan militanlar karakolda 2 polisi öldürdüler, 6 polisi de yaraladılar.
********************************************
İsimsiz  3  - Çatışma - PKK
(Serxwebun, sayı 42, Haziran 1985): Kerboran nahiyesinde ajan Tevfik Vural'a kurulan pusuda kendisi ağır yaralandi,yanında bulunan 2 kişi öldü.
********************************************
Ali Kaya - Çatışma PKK +  İsimsiz 1 - Çatışma - Asker
(Serxwebun, özel sayı 7, Mayis 1985): 1962 Midyat doğumlu Ali Kaya Mart 1985'te bir grup yoldaşıyla birlikte Türk ordu sürüsüyle girdiği çatışmada şehit düştü.
(Serxwebun, sayi 42, Haziran 1985): Kerboran nahiyesinde meydana gelen çatışmada bir astsubay öldü.
********************************************
İsimsiz 1 - Gözaltı - Sivil + İsimsiz 1 - Çatışma - Asker
(Serxwebun sayi 52, Nisan 1986): Midyat'ın dağlık kesiminde meydana gelen çatışmada 1 asker öldürüldü. Akabinde yapılan operasyonda ''Xelil'' (Halil) adlı bir köylü genç işkence edilerek katledilmiştir.
********************************************
İsimsiz 4 - Vurulma - Korucu +  İsimsiz 5 -  Vurulma - Asker
(Serxwebun, özel sayı 12, Ağustos 1987): Başyurt köyü Günde Korte mezrasına düzenlenen baskında 10 milis öldü, 10'u da yaralandı. Aynı eylemde 6 asker cezalandırıldı.
********************************************
İsimsiz 9 - Vurulma - Polis
(Serxwebun, özel sayı 12, Ağustos 1987): Yuvali köyü 300 metre yakınına kurulan tuzaklı bombanın patlaması sonucunda 9 özel tim mensubu öldü, 15'i yaralandı.
********************************************
Mehmet Ata - Vurulma - Sivil
(Serxwebun sayı 68, Ağustos 1987): Kerboran-Zengan köyü muhtarı cezalandırıldı.
********************************************
Celal Kurt - Çatışma - PKK
(Serxwebun sayı 87, Mart 1989): Midyat-Gerçüş karayolunda konulan eylemden sonra çıkan çatışmada ağır yaralanan Celal Kurt, bomba ile kendini imha etti.
********************************************
İzzettin Acar, İbrahim Akbulut, Saim Akbulut, Davut Akıncı, Mühittin Akıncı, Salih Akıncı,Turhi Akıncı, Yusuf Akıncı,Zeki Akıncı - Vurulma - Sivil
Cumhuriyet (23.07.91): Sarıköyden Yemişli köyüne giderken minibüsün çarptığı mayının patlaması sonucunda 10 kişi öldü, 6 kişi yaralandı.