Pages

29 Eylül 2011 Perşembe

0 Midyat Shmayaa Butik Hotel


1600 yıllık muhteşem ve çok özel bir konağın restore edilerek, ortaya çıkarılmış birçok odasından, tarihin ve yılların yıpratamadığı o kendine has taş oyma işçiliğinin, en güzel örneklerinden 18 i misafir odası olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca terasta yöreye özgü 3 adet üzeri cibinlikli açık hava geceleme imkanı veren, konsept odalar yapılmıştır.
Shmayaa Hotel, Midyat gümüşçüler çarşısının hemen üzerinde Süryani Mahallesinde ve kiliselerin tam ortasında yer almaktadır.
Hotelimiz de 60 kişilik kapalı ve 60 kişilik açık restaurantımız mevcut olup, yöre yemeklerini tadabilir ve avluda bulunan barımızda, yöreye has Süryani şaraplarını yudumlarken, muhteşem gün batımının tadını çıkarabilirsiniz.
SHMAYAA butik otel BEDRİ SİNCAR tarafından ilçeye kazandırılmıştır.
Halihazırda bir açık hava müzesi niteliğinde olan MARDİN-MİDYAT ilçesindedir.
Kendine özgü mimarisi ile ‘midyat taşı’ işçiliğinin en güzel örneklerini farklı büyüklüklerdeki 18 odasında ve 3 yazlık taht odasında ayrı ayrı sunmaktadır. 1600 yıllık geçmişi ile farklı dil ve dinlerdeki tüm insanları kardeşçe karşılamaktadır.
Taş işçiliği kadar önemli gümüş telkari sanatını ve süryani şarabını özenle restore edilmiş ilçeyi gezerken tanıma fırsatınız olacaktır.
Otelimiz bünyesinde organize edebileceğiniz günübirlik mesafedeki tarihi turlar sizi büyülemeye yetecektir.







25 Eylül 2011 Pazar

0 Various - Asmalı Mescit Geceleri



Albümdeki Eserler

  • Şehnaz Longa
Söz & Müzik: Santuri Ethem
  • Unutturamaz Seni Hiçbir Şey
Söz & Müzik: Ekrem Güyer
  • Nihavent Kanun Taksimi
Kanun: Muzaffer Şenyaylar
  • Mümkünmü Unutmak Güzelim
Söz: Rakın Elkutlu Müzik: Rıfat Ahmet Movalı
  • Gözlerini Gözlerimden Ayırma Hiç
Söz & Müzik: İsa Coşkuner
  • Rast Kanun Taksimi
Kanun: Muzaffer Şenyaylar
  • Hastayım Yaşıyorum
Söz & Müzik: Udi Hrant
  • Nihansın Dideden
Söz & Müzik: Hacı Faik Bey
  • Yemenimde Hare Var
Söz & Müzik: Anonim
  • Şu Güzele Bi Bakın
Söz & Müzik: Şemsettin Ziya Bey
  • Hicaz Klarnet Taksimi
Klarnet: Altan Gözetlik
  • Gözlerimden Yüzün Kulaklarımdan Sesin
Söz & Müzik: Muzaffer İlkar
  • Seninle Bir Sonbahar Mevsimiydi Tanıştık
Söz & Müzik: Yusuf Nalkesen
  • Pencere Açıldı Bilal Oğlan

Söz & Müzik: Anonim

Ziddu

17 Eylül 2011 Cumartesi

0 Küçük Gelinlerin Dramı

Dizinin kadrosunda başarılı oyuncu Fikret Kuşkan'ın yanı sıra Raha Cabbar, Şenay Gürler, Arif Erkin ve Menderes Samancılar bulunuyor. Dizinin küçük gelini ise Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunu Meltem Miraloğlu.

Mahsun Kırmızıgül müzisyen kimliğini bir kenara bırakalı epey oldu… Uzun zamandır sinemacı olarak anılıyor. "Beyaz Melek", "Güneşi Gördüm", "Gecenin Kanatları", "New York'ta Beş Minare" ardı ardına çektiği çok sevilen ve çok izlenen filmleri… Şimdi ise Mahsun Kırmızıgül'ün imzasını atv'de hikâyesi çok çarpıcı bir dizide göreceğiz…

Dizinin tanıtımlarda küçük bir kız 70 yaşındaki bir adamla evlendirildiğini anlatıyor… Aslında daha çok acı içinde ağlayarak mırıldanıyor… Dizinin adı "Hayat Devam Ediyor". Mahsun Kırmızıgül belli ki sinemada yaptığını bu kez televizyon ekranlarında yapmaya çalışacak. Yani televizyon seyircisine çoğu yapımcının uzağından geçtiği sosyal sorunları içeren farklı hikâyeler anlatacak…
Kırmızıgül'ün bu kez anlatmayı seçtiği sorun çocuk gelinler… Dizinin küçük gelini Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunu Meltem Miraloğlu. Miraloğlu dizide 66 yaşındaki oyuncu Rana Cabbar'ın canlandıracağı karakterle evlendirilecek. Dizide başarılı oyuncu Fikret Kuşkan da var. Kuşkan iki karısı olan bir bakır ustası rolünde…

Dizinin oyuncu kadrosunda Arif Erkin ve Menderes Samancılar gibi önemli isimler dikkat çekiyor.

HAZIRLIKLAR 6 AY ÖNCE BAŞLADI

Mahsun Kırmızıgül ve ekibi bu dizi için sekiz aydır aralıksız çalışıyorlar… Aslında zaten Kırmızıgül dizi dünyasına yabancı bir isim de değil… En son altı yıl önce Beren Saat ile "Aşka Sürgün" dizisi için kamera karşısına geçtiğini hatırlarsınız muhakkak… Ama bu kez hikâyenin sahibi o. Aynı zamanda Doğu Beyazıt, Mardin ve Kapadokya gibi bölgelerde çekilecek olan dizinin ilk dört bölümünü de Mahsun Kırmızıgül yönetecek… Daha sonra yönetmen koltuğunu Hülya Bilban'a devredecek.

15 Eylül 2011 Perşembe

0 Unutulmaz Yeşilçam Şarkıları 2 - Ntv Tarih




1.Behiye Aksoy - Bir Garip Yolcu
2.Handan Kara - Kulakların Çınlasın
3.Nesrin Sipahi - Aşkın Kanunu
4.Nermin Candan - Hayat mı Bu?
5.Ajda Pekkan - Dert Bende
6.Gönül Yazar - Buruk Acı
7.Sevim Şengül - Sarmaşık Gülleri
8.Gönül Yazar - Sabah Yıldızı
9.Güzide Kasacı - Ağlama Değmez Hayat
10.Semiramis Pekkan - Senden Vazgeçemem
11.Gülderen Gül - Kül Kedisi
12.Nigar Uluerer - Gümüş Gerdanlık
13.Belkıs Özener - Hey Gidi Koca Dünya
14.Kamuran Akkor - Reyhan
15.Suat Sayın - Bu Sana Son Mektubum
16.Sevim Şengül - Senede Bir Gün
17.Sadri Alışık - Turist Ömer
18.Öztürk Serengil - Abidik Gubidik
19.Emel Sayın - Feride

Rapidshare
https://rapidshare.com/files/1345261125/Untlmz_Ysilcm_Srkilrı2_-_By-GizemLi-TBT.rar

0 Kickstarter ile Projelerinizi Hayata Geçirin


Kickstarter.com, sanatçılar, tasarımcılar, film yapımcıları, müzisyenler, gazeteciler, mucitler, kaşifler v.b. yeni fikirleri ve projeleri olan insanlar için, projelerini anlatabildikleri ve projeleri için kaynak toplayabildikleri bir web sitesi.
Kickstarter.com ‘un sistemi nasıl işliyor, isterseniz biraz ondan bahsedeyim. Projeniz, yaratıcı fikriniz ya da icadınız için ihtiyacınız olan para miktarını belirleyip, bir tanıtım filmi hazırlıyorsunuz. Eğer projenizin yaratıcılığı, özgünlüğü ve uygulanabilirliği konusunda kickstarter.com isimli web sitesi sizinle aynı fikirde olursa ve proje beğenilirse, projeniz kickstarter.com ‘da yayınlanıyor. Sonraki aşama ise, ziyaretçilerden ve sponsorlardan belirli bir zaman aralığında (1-90 gün) ihtiyacınız olan parayı toplamak.
Eğer, belirlenen bütçe, belirlenen sürede toplanabilirse, kickstarter.com bu bütçeden %5 pay alıyor. Siz de, projenizi gerçekleştirmek için gerekli olan bütçeyi sağlıyorsunuz. Şayet bütçe hedefine ulaşamazsa, para hiç el değiştirmiyor ve projeye bağışta bulunanlara, sponsorlara iade ediliyor.
Kickstarter.com, bütün dünyadan gelecek projelere ve fikirlere açık. Ancak, tanıtım filminizi ve projenizi İngilizce hazırlamanız gerekiyor. Çünkü, sitenin dili İngilizce ve bu siteyi bütün dünyadan bağış yapanlar, sponsorlar ziyaret ediyor. Yani, sitede kullanılan ortak dil İngilizce. Ayrıca, son bir nokta da, sizin projenize bağış yapanlar için ve sponsorlar için bir takım karşılıklar vermeniz gerekiyor. Mesela, bir albüm çıkartmak istiyorsanız,kickstarter.com ‘dan size bağış yapanlara, çıkacak albümünüzün bir CD ‘sini ya da daha yüklü bağış yapanlar için mesela ücretsiz bir konser gibi karşılıklar önermeniz gerekiyor.
İngilizce biliyorsanız, www.kickstarter.com adresini ziyaret edip, siteyi incelemenizi öneririm. Sistemin işleyişi son derece basit ve iyi bir fikriniz ya da projeniz varsa mutlaka size faydası dokunabilecek bir site.

0 Dünya’nın En İyi 10 Eğlence Mekanı


1 – Space – İbiza

20.000 kişi, 22 saat kesintisiz eğlence !






2 – Fabric – Londra

Fabric, şu anda, İngiltere’nin en iyi gece kulübü olarak gösteriliyor. Muhteşem bir party atmosferine sahip. Mekanın ses sistemi, dekorasyonu, personeli ve tuvaletleri birinci sınıf. Craig Richards ve Terry Francismekanda sürekli çalan DJ’ler.



3 – Pacha – İbiza

Pacha, İbiza’nın en ünlü kulüplerinden birisi. Yılın dört mevsimi, 365 gün açık olan Pacha, sadece yazlık bir disko değil, aynı zamanda insanların yılın her zamanında eğlenmek için gittiği bir kulüp. Roger Sanchez, Erick Morillo, Def Mix gibi dünyanın en ünlü DJ’leri Pacha‘da çalıyorlar.


4 – Pawn Shop Lounge – Miami

Dünya’nın en ünlü DJ’lerini konuk eden Pawn Shop Lounge, farklı dekorasyonu ve özel VIP bölümü ile ünlü. Özellikle, chill-out session’ları ve dans müziğinin kalitesi ile Miami‘nin en iyi kulübü olarak gösteriliyor.


5 – Panaroma Bar – Berlin

Panaroma Bar ve yanındaki disko Berghain dünyadaki club atmosferini en uç noktada yaşayabileceğiniz yerlerden. Almanya’da gidilebilecek en iyi club olarak gösteriliyor.


6 – Womb – Tokyo

Tokyo, dünyada gece hayatı en hareketli şehirlerden bir tanesi. Womb da Tokyo’nun en iyi gece kulübü olarak gösteriliyor. Womb fantastik ve çekici bir ortama sahip. Ünlü DJ Sven Vath düzenli olarak Womb‘da müzik yapıyor.

7 – The Ministry of Sound – Londra

The Ministry of Sound hala Londra’nın en iyi kulüplerinden birisi olarak gösteriliyor. Özellikle yenilenen ses sisteminin muhteşem olduğu söyleniyor.


8 – DC10 – İbiza

DC10, Ibiza’nın ünlü gece kulüplerinden. İçeride, gençlerden – yat sahibi milyonerlere kadar her kesimden eğlenen insan görmek mümkün. DC10, özellikle sabaha karşı düzenlediği chill out partileri ile ünlü. Tania Vulcano, Fabrizio ve Dan Ghenacia gibi ünlü DJ’ler çalıyor.


9 – Zouk – Singapur

Zouk, Singapur’un dünya çapında ün yapmış gece kulübü. Fantastik bir dekora ve ortama sahip. Dünya’nın birçok ünlü DJ’i Zouk‘da müzik yapmış. Ses sistemi mükemmel ve personel çok cana yakın.


10 – Stereo – Montreal, Canada

Stereo, Kanada’daki en iyi gece kulübü olarak gösteriliyor. Yüksek kalitedeki ses sistemi sayesinde, içeride müthiş bir atmosfer oluşuyor. Montreal belki dünyanın eğlence merkezi değil ama, Stereo şüphesiz eğlence anlamında bu şehre çok şey katıyor.

14 Eylül 2011 Çarşamba

0 Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat - Nedim Şener


Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat - Nedim Şener
Cemaat mi?, Hareket mi, Örgüt mü?
Faethullah Gülen Hareketi (FGH), Gönüllüler Hareketi (GH), F Tipi yapılanma ya da Fethullahçılar ne derseniz deyin, cemaatin en önemli sorunu şeffaflıktır.
Demokrasilerde –yasalara aykırı olmadığı sürece- hiç kimse, kimsenin örgütlenme hakkına karışamaz ve herhangi bir hareket veya faaliyet etrafında toplanmasına engel olamaz.
Fethullah Gülen 10 bin kilometre uzaktan Pensilvanya’dan yaptığı “Elimde olsa mezardan ölüleri kaldırıp evet oyu verdirirdim.” açıklaması ile Türkiye’de Anayasa değişikliğinin kaderi değişebiliyorsa, ne kendisi ne de cemaati şeffaflık taleplerine kayıtsız kalamaz. Çünkü o artık bir ülkenin kaderi üzerinde etkisi olacak noktaya gelmiş demektir. Demokrasi üzerinde yeni bir ‘vesayet’ kurumu mu yoksa bir iyilik hareketi mi olduğuna şeffaflaştıkça karar verilecektir.
IHH’nın Gazze’ye götürdüğü yardım gemisi konusunda “Yardımı götürmeye kalkışmadan önce İsrail ile gerekli görüşmelerin yapılması gerekirdi.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin açıklamalarının tersine tavır alıyorsa bu gücü nereden bulduğunun bilinmesi gerekir.
“Bu işte bir Gatakulli” var diyerek henüz kesinleşmemiş Ergenekon davası hakkında hüküm açıklıyorsa eleştirilere de açık olması gerekir.
Bu kitap, Ergenekon iddianamelerinin ek klasörleri içinde yer alan MİT, polis ve jandarma raporlarına dayanıyor. Şeffaflık taleplerine kayıtsız kalan cemaatin işleyişini resmi belgelere dayalı olarak anlatıyor. Belgeler doğruysa neden şaffaf olamayacağı konusunda da cevap niteliği taşıyor.
Çoğu istihbarat raporları olan bu belgeler son günlerdeki tartışmalar ışığında okunduğunda daha da önem kazanıyor.

Fileserve
http://www.fileserve.com/file/5Z7ywVV/Ergnkn-Cmt-By-GizemLi.rar

Rapidshare
https://rapidshare.com/files/3748064861/Ergnkn-Cmt-By-GizemLi.rar

0 Devrimci Halk Dergisi Arşivi



Devrimci Halk Hareketi tarafından yayınlanan Devrimci Halk dergisi arşivine aşağıdaki linkten ulaşılabilirsiniz.

0 Yılmaz Güney ve Yumurtalık Olayı


“Benim oturduğum mahallenin yolları çamurluydu, boyalı ayakkabı giysem bile, o yollardan geçtikten sonra çamurlanmamaları mümkün değildi. Hayatım da böyle..”

Yirmiyedi yıl önce bir sonbahar gecesi, Adana’nın Yumurtalık ilçesinde bir tabancanın tetiğine basıldı. Tetiğe basan; onu tutuklatan savcının bile, “O lümpen değil, bir centilmendi.” dediği, Türk sinemasının Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney’di.


Yılmaz Güney,  5 Eylül 1974 Perşembe günü ekibiyle birlikte senaryosunu yazıp başrolünü üstlendiği, pamuk işçilerinin yaşamlarını ve sorunlarını anlatacak  “Endişe” filmini çekmek üzere Adana’nın Yumurtalık ilçesine  gider.  Filmde çalışanlar için, sahnelerin bazılarının çekildiği yerlere yakın diye Sait Erbaş ile Ali Orhan’ın deniz kenarında işlettiği, üstü otel, altı lokanta olan  Belediye Plaj Moteli’nde bir süre kalmak üzere anlaşma yapılır.


Film çekiminden döndükten sonra Yılmaz Güney; arkadaşları, tanıdıkları ve film çalışanlarından bazıları, 13 Eylül 1974 Cuma akşamı lokantaya giderek yemek yiyip, sohbet etmeye başladılar. Yılmaz Güney;  yanında karısı Fatma Pütün, Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur, öğretmen Murteza Timur, Ali Özgentürk, Şerif Gören ile aynı masada  oturmaktaydı.  Motel deniz kenarında olduğundan tatil için ya da  yemek yemek için gelenler de vardı. Yumurtalık ilçesi hakimi Sefa Mutlu ve karısı Nuran Mutlu da misafirleriyle birlikte yan masada yemek yiyenler arasındaydı. Yılmaz Güney ve arkadaşları arasında yapılan sohbet sırasında filmin seslendirilmesi için teybe yeniden silah sesi alınması konuşuluyordu.


Çünkü Türk Sineması’nda ilk defa  bir film sesli çekilmekteydi. Bir süre sonra Hakim Sefa Mutlu ile Yılmaz Güney arasında sataşmalar başlar.  14’lü tabancanın namlusundan çıkan tek kurşun; Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’nun yaşamına son verirken, Çirkin Kral’ı da savunmasındaki yanlışlıklar yüzünden cezasının gereksiz yere artmasıyla cezaevine gönderir. Böylece mutsuz ve acı dolu günler başlar.
19 Yıl Hapis Cezası
13 Temmuz 1976 Salı günü Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kurulu mahkeme heyeti Yılmaz Güney’in TCK’nın 448. maddesi ile 6136 sayılı kanunun 13. maddesine göre 19 yıl hapse mahkum edilmesi kararını verir. 
Yumurtalık olayı… Yılmaz Güney’in kişisel yaşamı için değil, Türk sineması, Türk toplumu ve daha da ötesinde dünya sineması için acı, kara, istenmeyen bir gün ve bir durum, bir büyük sanatçının üzerine inen uğursuz bir lanet… Hiç yoktan içkinin, alkolün, geleneksel kabadayılığın, korunması gerektiği düşünülen onurun, uyulması gerektiği savunulan feodal davranışların neden olduğu korkunç bir olay… Vurulup giden bir hakim ve yeniden hapse düşen, en verimli çağında yaratma eyleminden uzak bırakılan büyük bir yetenek…Bunların üzerine eklenen savunma hataları... Ve normalde almaması gereken  19 yıl ağır hapis cezası... İşte “Yılmaz Güney ve Yumurtalık Olayı”; üzerine hiçbir yorum eklemeden, yaşayanların gözünden bir yaşam öyküsü.


Mehmet Uyarhas
(Tekel Bayii)
Yılmaz Güney ve ekibi, Abdülrezzak Ağa’nın çiftliğinde çekim yapıyor, motelde dinleniyor ve yatıyordu... Ben de tekel bayisi çalıştırıyordum... O zamanlar moteli Antepli Sait Ağa çalıştırıyordu… Bir gün Yılmaz Güney’in oğlu bir çocuğa taş atmıştı. Oda oğluna “Oğlum insanları hor görme sevmeye çalış.” diye öğüt vermişti.
Pamuk zamanı şarktan gelen amelelerin zorluklarını dile getirmek için film yapıyordu... Biz o zamanlar bir günde 5-10 rakı satamazken 300 tane rakı satardık, Yılmaz Güney’i görmeye gelenlere...
40-50 Tane Rakı Al Gel
Olayın olduğu gün Sait Ağa bana telefon açtı, “Mehmet araba bulursan 40-50 tane rakı al gel.” dedi, ben de bulup gittim. Yılmaz Güney’in masasında kalabalık bir grup vardı. Yılmaz Güney, filmde rol alanlarla yakın dostlarına yemek veriyordu. Yanında dönemin Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur, eşi Fatoş, oğlu Yılmaz da vardı. Ben gazino işletmecisinin yanında oturuyordum. Laf döndü dolaştı film çalışmalarına geldi. O sırada hakim, karısı bir de savcının kardeşi o kadar masa dururken köşe başında Yılmaz Güney’in yanına oturdu...
Antepli Viski Gönder
Savcı; “Antepli viski gönder!” dedi.” Lan Antepli fıstık gönder!” dedi hakim... Bir ara Güney, masada oturanlara; “Film setinde tabancanın sesi iyi kaydedilmemiş. Burada ateş etsem iyi çıkar mı acaba?” diye sordu. Yanında oturan Ege Bagatur, “Gözünü seveyim Yılmaz, yapma. Ufak bir yer burası beni buradaki memurlarla yüz göz etme, gel Adana’da istersen roket  at. Ama beni burada zor duruma düşürme.” diyerek engel olmaya çalıştı.


O Çirkin Kralsa
Ben de Yumurtalık Kralıyım
Hakimin yanındaki kardeşi; ”Çirkin Kral silah sıkacak!” diye seslendi.  Hakim ayağa kalktı; “O Çirkin Kralsa ben de Yumurtalık kralıyım, silah sıkarsa tutuklarız” dedi. Hakimin çok alkol aldığı davranışlarından belli oluyordu. Aynı anda Yılmaz Güney art arda havaya üç el ateş etti.” Gel lan! Tutukla.” diye karşılık verdi. Hakim bu duruma çok sinirlendi ve Güney’in yanına gelip küfür etti. Bu arada gazino işletmecisi ve çalışanları araya girip Hakim Mutlu’yu gazinodan çıkarıp sahile indirdiler. Hakim giderken; ”Silah sıkan adamın avradını... yaparım!” diye küfür ediyordu... Yaklaşık 150 metre uzaklaştırdılar. Yılmaz Güney ise çok sinirlenmiş tir tir titriyordu.
Ortalık tam yatıştı derken Sefa Mutlu koşarak geldi ve demir sandalyeyi kaptığı gibi Yılmaz Güney’e doğru savurdu. Aynı anda da Yılmaz Güney elindeki tabancasını Sefa Mutlu’ya doğrultup, tetiğe bastı. Tek bir mermi sıktı. Göz bebeğinden girdi, arkadan çıktı. Hakim alnından vurulup, yere yığılmıştı… Gidebilirdi, kaçabilirdi, kaçmadı...
Suçlu Alkol
“Yılmaz Güney, sol sağ davasına mı vurdu?” diye sordular gazeteciler. Ben; ”Suçlu alkol” dedim... Keşke Yılmaz Güney de Sefa Mutlu da bu kadar alkol almamış olsaydılar. İkisine de yazık oldu.


O zaman buralarda emniyet yoktu, jandarma bakıyordu... Kaçmadı vurduktan sonra... Kahve de çalıştırıyordum o zamanlar... Diyarbakır, Ankara, İstanbul, Erzurum’dan insanlar geldi buralara... 400 tane öğrenci okutuyormuş üniversitede... 3 gün insanlar emniyetin çevresinde beklediler... Gelmiş geçmiş en iyi sinema sanatçılarındandı... Ülkemizi dünyaya tanıtanların başında geliyordu...

Hüseyin Erden
(Yumurtalıkta Gazino İşletmecisi)
O zamanlar bizim sinemamız vardı sinema oynatıyorduk… O gün plajdan çağırıyorlar babamı, ben de 16 -17 yaşlarındaydım,” Sen git!” dedi.  İşçiler, set çalışanları oturuyordu... Koyunlar kesilmiş, yemekler yenmiş, herkesi buyur etmişti... Üç el ateş etmek için jandarmadan izin almış, masanın üzerinde de kayıt cihazı vardı. Merdivenlerden yalpalayarak hakim, hanımı, kızı, kardeşi, çıktı; “Ateş edemezsin” dedi. Götürdüler tekrar geldi, bir şeyler söylemiş Yılmaz Güney’e , ben yakında değildim. Doğru adamları ifadeye götürmediler... İftira atarak aleyhte ifade verdiler... Yılmaz Güney isteseydi 4 saat burada jandarmayı beklemezdi.  Antakya kapısı 2 saat uzaklıktaydı, istese kaçardı…Şimdi o iyi dünyada... Yumurtalık olarak Yılmaz Güney’i çok seviyorduk...



Muarrem Kılıç
(Kasap Cici) 
Ben kendisini sinemalarından biliyordum, hayranıydım... Kirvesi olan çiftlik sahibi Mehmet Eken, benim için; “Hayranın var, gelecek.” demiş. İş bitmişti, akşam üzeriydi, oturuyorlardı, beni görür görmez ayağa kalktı... Bana; “Ne içersin?” dedi, ben de “Sizi gördüm içmiş gibi oldum” dedim...
Sinemacı Hüseyin; “Yılmaz Abi, televizyon çıktı Türk Sineması öldü.” dedi. O da “Esas şimdi belli eder herkes kendi gücünü.” diye karşılık verdi. İlk defa sesli film yapacağım. Pamuk toplayan işçiler ve silahın mermileri gerçek olacak.” diye devam etti...
Olayın olduğu gün ben uzaktaydım. Silah sesi duydum film çekiyorlar sandım, sahile indik baktık hakim yerde, bu kadar insan vardı da nasıl oldu ayırmadılar!..Herkes tuvaletteydim diyor... 
Filmde çekeceği silah sahnesini baştan yapacakmış, bunu duyan hakim sinirlenmiş... Ayırmışlar, sonra hakim elinde demirden sandalyeyle geri gelmiş... Vurmaya çalışınca o da silahı sıkmış, karısına sarkıntılık lafı dönüyor çok mantıksız yok böyle bir şey... Ben mahkemede de söyledim bunları...


Hapishaneye yemek götürdüm , tava yaptım kendisine; canı istemiyor ki, Kasap Cici’den başka kimsenin yemeğini yemem demiş... Ben mahkemeye Ankara’ya gittiğimde orada “Yılmaz’a özgürlük!” diye bağırıyorlardı, çok kalabalıktı...



Yücel Kumburlu
(Babanın Yeri Balık Lokantası)
Yılmaz Güney, Türkiye’de sesli olarak çekilen ilk film olan  “Endişe”nin çekimlerine Yumurtalık’ta başladı. 13 yaşlarındaydım ben o zaman… Ekibin yarısı Yumurtalık’taki Plaj Moteli’ne yerleşti. Motel şu anki BTC Otelin karşısındaydı. Sabahları çekime gider öğleden sonra gelirdi, alkol de alırdı, masasında rakı kadehi olurdu. Kır sakallı, kır saçlı birisiydi... Olayla ilgili benim duyduğum; Sefa Mutlu, Yılmaz Güney’in karısı Fatoş Hanım’a sözlü tacizde bulunmuş...


O olaylardan sonra, lacivert bir Mercedesi vardı unutmam, arabaya bindi önümden geçti jandarmaya gitti teslim oldu...
Ben ses kaydı  çekiminden dolayı olduğunu düşünmüyorum, çekim için insan cana kıyar mı?
Buranın kralı benim sözleri de geçiyor tabi aralarında... Yeğeni Abdullah Pütün ile birlikte biz biriketin üstünde oturuyorduk. Hiç unutmam zayıf uzun boyluydu,  siyah şalvar giymişti, üzerinde  sarı bir gömlek vardı... Kalktı karakola girdi: “Ben öldürdüm.” dedi.
Yılmaz Güney’in çok hayranı vardı, burayı çok sevmişti, bence bu olay olmasaydı; Bodrum’u, Antalya’yı sollardı burası...Sevgi, saygı vardı insanlara…
Burada iki ay kadar kaldılar. Oradakilerden hangisinin eline silahı verse “Ben vurdum!” derdi... Bu olay kendini bir Yılmaz Güney daha yaptı...







































Avukat Yalçın Öğütcan
(Dönemin Yumurtalık Savcı Yardımcısı)
1974 yılında Adana’da hakimlik stajını tamamladıktan sonra Adalet Bakanlığı tarafından  Yumurtalık Cumhuriyet Savcı yardımcılığında görevlendirildim. O tarihte Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’ydu. Akşamları yegane bir yer olan Plaj Gazinosunda yemek yiyorduk... Gaziantepli birileri işletiyordu, sahil kenarında bir gazinoydu, moteldi aynı zamanda...
Bu arada Yılmaz Güney ekibiyle beraber “Endişe” filmini çekmeye gelmiş.Ekip olarak gidip plaj gazinosunda uzun masa etrafında toplanıyorlardı. Yılmaz Güney çok hürmetkar bir insandı. Adanalı olmam itibariyle bana iltifatta bulunurdu, sonra arkadaş olduk... Bana “hemşerim” diye hitap ederdi...
O  tarihte daha çok merkez sağ görüşlerde  birisi olmama rağmen benimle oturup konuşmaktan çok hoşlanırdı. Diyaloğumuz ilerledi tabi... Çeşitli kişiler geliyordu  Adana’dan; Ege Bagatur da Belediye Başkanıydı o tarihte, onlarla beraber masada oturup sohbet ediyordu, çok sevecendi, insanlara ayrı bir önem veriyordu...
Belki Ben Olsam Olay Olmazdı
Olay günü... Ben Ceyhan’daydım. Tüccar Kulübü’ne uğrayıp dönerim dedim, eğer oraya gitmeseydim ben de olay yerinde olacaktım... Belki de müdahalem olabilirdi; böyle bir olay olmayabilirdi. Çünkü  hakim de  benim meslektaşımdı.  Yılmaz Güney o tarihin en popüler sanat adamı.
Cumartesi akşamıydı, ekip yine oturuyormuş; Yılmaz Güney: “Filmde biz kurşun sesini aldık ama yeterli değil” deyip, elindeki tabancayı “İşte böyle ses çıkmalı” diyerek denize doğru ateşlemiş. O zaman Sefa Mutlu ayağa kalkıp; “Kim bu adam? Savcı yok ben yetkiliyim.” diyerek Yılmaz Güney’in üzerine yürüyor, alkol de var tabi...
Sözlü ve Fiili Sataşma Var
Adli vaka olarak elinde bir silahla kayıtlara geçiyor. Hakim de elinde sandalye ile üzerine yürüyor önce... Tabi sözlü sataşma da var; “Buranın kralı  sen mi, ben mi?” hesabı, bunlar adli vaka sonucunda ortaya çıkan durumlar...
Eşi ile ilgili sözlü sataşmalar denildi ama böyle bir şey yok. Elinde, kolunda sıyrık vardı Yılmaz Güney’in. Yılmaz Güney’in ilk savunmasına; “Tek silah patlıyor, mermi hakimin başına isabet ediyor.” olarak geçiyor.
O sırada ben geldim, herkes kaçışıyordu, ben gelene kadar hadise olmuştu. Kimin vurduğuna mı bakacaksın; meslektaşa mı bakacaksın. Ben önce onu sağlık kuruluşuna ulaştırma derdine düştüm, hakime sarılıp kucağıma aldım taksiye bindim, “Yılmaz Güney’i gözaltına alın geliyorum.” dedim. Adana Numune Hastanesine ben getirdim kucağımda.... O tarihte Baş Savcı Alp Tekin Özhan’dı. Ben hemen aradım, geldi beni gördü hakim ameliyata alındı. “Sen eve git üzerini değiştir Yumurtalık’a geri dön” dedi...
Ben Yapmadım
Yılmaz Güney, Fatoş Güney hepsi karakolda oturuyordu. Tabi birbirimizi gördük ve baktık; her zaman konuştuğumuz, dost olduğumuz arkadaşlarımız... Ünlü insanla sohbet etmekten ben de çok mutluydum, bakıştık, bana; “Ben hümanist bir insanım ben yapmadım.” dedi. Ben bir şey söylemedim, gecenin geç saatlerine kadar telefon trafiği oldu.
Hakimler kanununda şöyle bir madde var; hakimlerden birisi ölür ise bununla ilgili Cumhuriyet Savcısı karar verebilir.  Yardımcılarından birisi değil... İl savcılarından biri soruşturmayı yapar. Ben sadece emniyet tedbirlerini aldım.
Aranacak kişi yok, bunu bildirdim, bekle dediler. Cengiz Ataç adında bir Cumhuriyet Savcısı atandı ben de yardımcısıydım...
Ben Yaptım
Odada otururken, içeriye birisi girdi elinde de bir silah: “Yumurtalık’ta akşam cinayeti işleyen bendim, silahı da teslim ediyorum, ben Abdullah Pütün’üm. Hakimi ben vurdum, hakaret etti.” dedi. Tabi hemen gözaltına alındı masa düzeni hazırlandı, kimler oturuyorsa tespit edildi, hepsi tek tek dinlendi. Zabıtlara geçerek dinlendi, bu aşamadan sonra Abdullah Pütün ile olay yerine gidildi, Abdullah Pütün’e; “Nerede oturuyordun?” denildi; oturduğu yeri bulamadı. Gösterdi bir yer ama başka bir yerdi... Bu arada bir çok tanık, Adana’dan olanlar, “Ben o sırada tuvaletteydim.” dedi...
Abdullah Pütün’ün hakimi ben vurdum demesi, soruşturmayı değiştirdi... Yılmaz Güney savunmanın başında; “Elimde silah vardı, hakim geldi, sandalye ile vurdu elime, istem dışı karşımdakini vurdum.” tarzında ifade verseydi, bu savunma şeklini tercih etseydi daha farklı bir sonuç çıkardı.  Ama hadisede hiç olmadığını, Abdullah Pütün’ün vurduğunu iddia ettikleri için kötü oldu...


Ben götürdüm ağır cezaya, Yılmaz Güney’in dosyasını... 
Yılmaz Güney çok üzgündü tabi ki; insancıl birisiydi, bu neticeyi istemedi. O da “Bu yaşanmamalıydı!” diyordu...
Yanlış Savunma
Yanlış yönlendirme oldu, Abdullah Pütün’ün yanıltma suçunu işlediği, Yılmaz Güney’in de suçun faali olduğu iddianamade işlendi...
Bana göre yanlış savunma stratejisinden dolayı o dönemdeki en üst ceza verildi...Kader bizi orada savcı yaptı...
Olayın meydana geliş şekli ve tanık ifadelerinin anlatımlarına bakıldığında; Yılmaz Güney’in eyleminin “kasten adam öldürmek” değil “kastın aşılması sonucu adam öldürmek” suçunun oluştuğu ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Ve bu suçun cezası o döneme göre sadece 8 senedir. Bunun için, çeşitli senaryolar üretmek yerine, Yılmaz Güney’in cinayeti itiraf etmesini sağlayarak; eylemin tahrik sonucu oluştuğu ve öldürmeye yönelik bir kasta dayanmadığına ilişkin savunmasıyla yasanın kendisine sağlayacağı her türlü indirimden yaralanması mümkündü. Oysa, mahkemeyi yanıltmayı yeğleyen savunma, haksız tahriklerden de, ceza indiriminden de yeteri kadar yararlanılmasını engellemişti. Böylece yapılan bu yanlışlıklar Yılmaz Güney’in hayatını  trajediye dönüştüren bir çok olayın  başlangıcını da oluşturmuştur.